2- İbni Teymiye mülhiddir
Selefiye'yi ihyaya çalıştığı Uludağ tarafından bildirildiği için ibni Teymiye’nin sapıklığını ispat etmek vacip oldu. Kitabımızın başında [Mezhep ve Mezhepsizlik maddesinde, Bazı şahıslar hakkında özet bilgi kısmında] ibni Teymiye hakkında âlimlerin söyledikleri, onu tekfir ettikleri bildirilmişti. Daha fazla vesika gereksizdir.
3- Edille-i şeriyye dörttür
Edille-i şeriyye, Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas-ı fukaha olmak üzere dörttür. (Mecmua-i Zühdiyye, Seyf-ül Ebrar el-meslûl alel füccar)
Fakat Uludağ, Şia’ya göre şer'i delilleri şöyle sıralıyor:
(Kur'an, hadis, icma, akıl. Kıyas delil değil, imamların rivayet ettikleri hadisler esastır. İctihad kapısı açıktır.) (Kelam kitabı, s. 80) Bahsin sonunda diyor ki: Caferiler sünni talakı kabul, bid'i talakı reddederler. Ehl-i kitap kadınları ile evlenmeyi caiz görmezler. Bunun dışında fıkhi konularda sünnilere benzerler.” (s. 81)
Kıyası kabul etmiyor, aklı delil sayıyor, bir de sünnilerle aynı diyor. Kime yutturuyor ki?
Uludağ diyor ki: Zeydiler ictihad kapısının açık olduğuna inandıklarından aralarında müctehidler yetişmiştir. (Kelam Kitabı, s. 76)
Uludağ bunları söylemekle ictihad kapısının açık olduğu ve şer'i delilin de Şiiler gibi olması gerektiğini bildirmek istiyor. Zeydiler ictihad kapısının açık olduğuna inandıkları için müctehidler yetişmiş, ne demek bu? Biz de zeydiler gibi inanırsak müctehid yetiştiririz demek değil mi?
Bir insan imanın altı şartından beşine inansa, birine inanmasa diğer beşine de inanmamış sayılır. Bir kimse yüz tane Ehl-i sünnet kitabı tavsiye etse, bir tane de Abduh gibi mezhepsiz bir masonu tavsiye etse, bir damla idrarın bir bardak suyu kirlettiği gibi, tavsiye işi zararlı olur. Bir bardak bal şerbetini bir damla zehir, içilmez hale getirir.
4- Kıyas-ı fukaha’ya uymak şarttır
Kıyas hüccettir. (Seyf-ül Ebrar, Mektubat-ı Rabbani)
Herkesin bir müctehidi taklit etmesi lazımdır. (Dürer ve Gurer)
Kıyas ve ictihad dinin dört temelinden birisidir. (Mektubat-ı Rabbani)
5- Akıl hüccet değildir
Akıl, peygamberlik makamındaki bilgileri anlamaktan acizdir, inanmaktan başka çare yoktur. (İmam-ı Gazali, El Munkızü mined-dalal)
Her şey akıl ile anlaşılabilseydi peygamberler gönderilmezdi. (Mektubat-ı Rabbani 3/ 36)
Akıl göz gibi, din de ışık gibidir. Işıksız cisimler görülmez. Din ışığı olmadan da akıl, hakikati göremez. (Seyyid Abdülhakim Arvasi, S.Ebediyye)
6- İctihadla ilgili vesikalar
Uludağ, mezhebe ve kıyas-ı fukaha’ya uymanın öneminden hiç bahsetmiyor. Kur’an-ı kerimde her şey açık olsaydı, hadis-i şeriflere ve ictihada (kıyas-ı fukaha’ya) lüzum kalmazdı. Berika kitabında buyuruluyor ki: Bizler müctehid değiliz, bize “mukallid” denir. Bizim gibi mukallidler için delil, fıkıh âlimlerinin ictihadlarıdır. Bir âyet-i kerime ve hadis-i şerif, bunların sözlerine uymaz görünürse, kendi anladıklarımıza değil, âlimlerin anladıklarına uymamız lazımdır. Bunlar, onları görmemiş veya görmüşler de anlayamamışlar demek caiz değildir. (s. 376)
7- İtikadda hak olan Ehl-i sünnettir
Yukarıda imam-ı Matüridi ile imam-ı Eşari hazretlerinin müşterek mezheplerinin Ehl-i sünnet vel cemaat olduğu bildirilmişti. Fetavel haremeyn bi recfi nüdvetil meyn isimli eserde de, Ehl-i sünnet vel cemaatın dışında kalan her fırkanın ehl-i bid’at olduğuna inanmak icmai bir farzdır deniyor.
8- Dört mezhep haktır
Tahtavi ismiyle meşhur, Hanefi âlimlerinden Ahmed bin Muhammed bin İsmail, Dürr-ül muhtar haşiyesinde (zebayıh) kısmında “Dinde fırkalara ayrıldılar” âyet-i kerimesini ve ümmetin 73 fırkaya ayrılacağını bildiren hadis-i şerifi zikretmekte, Kur’an-ı kerimdeki Allah’ın ipinden maksat cemaat, cemaatın da fıkıh ve ilim sahipleri olduğu, fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılanın dalalete düşeceği, Cehenneme gideceği, sivad-ı a'zamın fıkıh âlimlerinin yolu olduğu, Peygamber aleyhisselam ve hülefa-i raşidinin yolunun fıkıh âlimlerinin yolu olduğu, bu yoldan ayrılanların Cehenneme gideceği bildirilmektedir. Fırka-i naciyyenin, Ehl-i sünnet vel cemaat denilen fırka olduğu, Allahü teâlânın tevfîkınin bu fırkada bulunanlara, gazabının ise bu fırkadan ayrılanlara olduğu, bu fırkanın bugün dört mezhepte toplandığını, bu dört hak mezhebin ise Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezhepleri olduğu, bu zamanda bu dört hak mezhepten birine tâbi olmayan kimsenin bid’at sahibi olup Cehenneme gideceği bildirilmektedir.
Bu vesikadan da anlaşılacağı üzere itikat mezhebi üç değil tektir, dört hak mezhepten ayrılan mezhepsizler bid’at ve dalalet ehli olup Cehennemliktir. Yukarıdaki hususlar, imam-ı Münavi, Şah Veliyullah Dehlevi gibi âlimlerce de teyit edilmektedir. (Seyf-ül Ebrar)
El-Mesailül-müntehabatü fir-risaleti vel vesileti isimli eserde dört mezhepten başkasıyla amel etmek caiz değil, bunda icma hasıl olmuştur denmektedir.
El-Besair li-münkir-it-tevessüli bi-ehlil-mekabir kitabında diyor ki:
Bugün her Müslümanın dört mezhepten birisinde bulunması vaciptir, dört mezhepten birinde bulunmayan, Ehl-i sünnetten ayrılmış olur, Ehl-i sünnetten ayrılan da sapık veya kâfir olur.
Sebilün-Necat an bid’ati Ehli zigı ved-dalale isimli eserde şöyle denmektedir:
Vehhabiler, reisleri olan ibni Teymiye’nin talebesi ibn-ül Kayyim'in (i'lamil Muvakkiin) kitabında (kendisinde ictihad şartı bulunmayan kimsenin Kur'andan ve hadisten ahkam çıkarması caiz değildir. İctihad şartı bulunmayan kimsenin, mezheplerden birisine uyması vaciptir ve dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir. Çünkü diğerleri müdevven değildir) diyor.
Yusuf-i Nebhani hazretleri, “Herbiri hidayet yıldızı olan Eshab-ı kiramı bile müctehid olmayanın taklit etmesi caiz değildir” buyuruyor. (Huccetullahi alel âlemin)
9- Bir mezhebe uymak şarttır
Bu konuda yeterli vesika verdik. Bir de Uludağ'ın büyük âlim, büyük mutasavvuf, müceddid-i elfi sani diye övdüğü imam-ı Rabbani hazretlerinden bir vesika verelim. İmam-ı Rabbani hazretleri Mebde ve mead risalesinin 28. fıkrasında diyor ki: (Mezhepten çıkmak ilhaddır.)
10- Yetmişiki bid’at fırkası
Bu konuda da yeterli vesika verdik. Sadece bu konudaki hadis-i şerifi bildirelim: İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72 si Cehenneme gider, yalnız bir fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir) buyuruldu. Bu fırkaya Ehl-i sünnet vel-cemaat denir. (c.2, m.67)
11- Felsefeciler kâfirdir
İmam-ı Gazali hazretleri, El-Münkızu min-ed dalal isimli eserinde felsefecilerin kâfir olduğunu ispat etmiş, bilhassa bunların inanıp savundukları şu üç konuda küfre düştüklerini göstermiştir:
1-Âlem, Allah gibi ezeli ve ebedidir.
2-Allah cüz'i olan şeyleri bilmez.
3-Bedeni bir haşr yoktur.
İmam-ı Gazali hazretleri, mezkur eserinde Kelam ilminin gayesi, Ehl-i sünnet itikadını bid’at ehlinin teşvişinden korumak olduğunu bildirmiştir.
Hakikat bu iken, Uludağ çıkıyor, İslam âlimlerini felsefeci olarak suçluyor. Mesela Kelam kitabında imam-ı Razi için ”Razi, kelamcı ve filozoftu” diyor. Aynı sayfada hemen iftirasını yapıştırıyor: “Kelamla felsefeyi birbirine kaynaştırmıştı” diyor. Aynı iftira, imam-ı Beydavi için de yapılıyor. “Beydavi kelamla felsefeyi ayrılması güç bir şekilde meczetmiştir” diyor.
12- İbni Rüşd felsefecidir
Kelam Kitabının 36. sayfasında ibni Rüşd'ün felsefeci olduğu ve İbni Rüşd'den sonra felsefenin kelamcıların eline geçtiği bildirilmektedir.
İmam-ı Gazali hazretleri El-münkızü min-ed dalal isimli eserinde ibni Sina, Farabi ve onlara uyanları tekfir etmektedir.
İbni Rüşd, ibni Sina ve Farabi’ye uymuş mu, uymamış mı? Uyduğu, imam-ı Gazali’yi tenkit bile ettiği sabit değil mi? İmam-ı Gazali ise bunlara ve bunlara uyan herkesi tekfir ettiği bilindiğine göre artık “imam-ı Gazali ibni Rüşd'ü nasıl tekfir edebilir ki” demek demagojiden başka bir şey değildir.
İbni Rüşd'ün küfrü bilinirken ve hatta, İslam’da mürşid ve irşad faaliyeti isimli kitabında ibni Rüşd'ü İslam’ın ilahiyatına inanmayan bir kimse olarak bildiren Uludağ, neden ibni Rüşd'ü imam-ı Gazali’ye ve bize karşı müdafaa etmeye kalkmıştır? (Kelam, s.45)
(Devamı var)