Sual: Mecelle’de, (Def-i mefasid, celb-i menafiden evladır) deniyor. Buna birkaç örnek verir misiniz? CEVAP Mecelle’deki bu ifade, (Zararı yok etmek, fayda sağlamaktan önce gelir) anlamındadır.
Birkaç örnek verelim:
Günahtan sakınmak, sevap kazanmaktan önce gelir. Yasaklardan, zararlardan kaçmak, iyi, faydalı şeyleri yapmaktan daha önce gelir. Mekruhtan sakınmak, sünnet işlemekten daha önce gelir. Haramdan sakınmak, farzı yapmaktan önce gelir.
Emir ile yasak bir araya gelince, yasağa uyulur. Bir emri yapmak, bir haramı işlemeye sebep olursa, haram işlememek için, o emir terk edilir, yapılmaz. Mesela namaz kılarken necaseti temizlemek emirdir, başkalarının yanında avret yerine açmak ise yasaktır. Avret yerini açmadan temizleme imkanı yoksa, yasağa uyulur, yani avret yeri açılmaz. Emre uymak ise, sünnete, müstehaba, edebe uymaktan önce gelir. (El emrü fevkal edeb) buyurulmuştur. Emre uymak, edebi gözetmekten önce gelir demektir. Mesela, bir yere büyüklerden önce girmek edebe aykırıdır. Ama o büyük gir demişse hemen girilir. Önce siz girin denmez.
Dünya sevgisini kalbden çıkarmadan Allah sevgisini koymak mümkün olmaz. Kalbine Allah sevgisini koymak isteyen, haramlardan kaçarak dünya sevgisini kalbinden çıkarması gerekir. Kalbden dünya sevgisi çıkınca, Allah sevgisi kendiliğinden girer.
Bir de dinimizde ehemi mühimme tercih prensibi vardır. Bu, daha önemli olanı önemli olana tercihtir. Elzem olanı lazım olana tercihtir. Mesela sünnet işlemek nafileye tercih edilir. Hazret-i Ömer, sabah namazını kıldırınca, cemaat arasında bir genci göremeyip sebebini sorunca, (O her gece nafile ibadet yapıyor. Belki sabahı kılınca uyumuştur) dediler. (Bütün gece uyusaydı da, sabah namazını cemaat ile kılsaydı, daha iyi olurdu) buyurdu. Görülüyor ki bir farzı yaparken, edeplerinden bir edebi yapmak ve bir mekruhundan sakınmak, zikir, fikir ve murakabeden kat kat daha kıymetlidir. Evet bunlar, o edepleri yapmakla ve mekruhlardan sakınmakla beraber yapılırsa, elbette çok faydalı olurlar. Fakat onlar olmadan, bir şeye yaramaz. Bunun gibi, bir lira zekat vermek, binlerce lira nafile sadaka vermekten daha iyidir. O bir lirayı verirken bir edebini gözetmek, mesela, yakın akrabaya vermek de o nafile sadakadan kat kat daha iyidir. Bunun için, önce ehl-i sünnete uygun iman etmek, sonra haramlardan sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra mekruhlardan sakınmak, sonra müekked sünnetleri, daha sonra da müstehabları yapmak lazımdır. Bu sırada, önce olanı yapmayanın, sonra olanı yapmasının hiç faydası olmaz ve önce olanı yapabilmek için, sonra olanı terk etmesi caiz, hatta vacib olur.
Evliya olmak için de, farzları yapmak lazımdır. Sıra ile, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, sonra haramlardan sakınmak, farz olan ibadetleri yapmak ve salih olan müminleri sevmek lazımdır. İhlas ile yapılmayan ibadetin faydası olmaz, sevabı olmaz. İhlas, her şeyi yalnız Allah rızası için yapmaktır. Tam İlmihâl’de bildirilen kendine farz olan ilimleri öğrenmek farz-ı ayndır. Bir müddet böyle farz-ı ayn ilim öğrenmek, bin sene nafile ibadetten üstündür. Çünkü nafile, denizin yanında damla bile değildir. Farz-ı ayn ilimden bir şey öğrensen eğer,
Dünyanın hazinesi etmez bu kadar değer
İki gün eşit olmamalı
Sual: Dinimizde iki günü eşit olan zararda olduğuna göre, her gün aynı ibadetleri yapan zararda olmuyor mu? Her gün bir öncekinden daha fazla ibadet mi yapmak lazımdır? CEVAP Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (İki günü aynı olan, [her gün ilerlemeyen, yeni bir şey öğrenmeyen] ziyan etti.) [Beyheki]
(İki günü eşit olan aldanmış; bugünü dününden kötü olan ise lanetlenmiştir.) [Beyheki]
Dünya işlerinde olduğu gibi, din işlerinde de ilerlemek gerekir. Her gün aynı ibadetleri yapan, mesela her gün beş vakit namaz kılan zararda değildir.
İbadetlerin kıymeti, niyete, ihlasa ve imanın kuvvetine, parlaklığına göredir. Yani imanı parlak, niyeti düzgün ve ihlası çok olanın ibadeti daha kıymetlidir. İhlasla ibadetlere devam edilince, her gün iman daha kuvvetlenir, daha parlar ve böylece ibadetlerin kıymeti de artar. İbadetlerin değeri de, miktarı ile değil, keyfiyeti ile ölçülür. Her gün aynı iş yapılsa da kıymetleri değişik olur. Mesela Hazret-i Ebu Bekrin iki rekat namazı bütün Müslümanların namazları toplamından daha faziletlidir. Eshab-ı kiramın tamamının imanları çok kuvvetli, daha parlak olduğu ve ihlasları da fazla olduğu için onların iki rekat namazının sevabı bizim ömür boyu kıldığımız namazların sevabından daha fazladır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshabımdan birinin bir müd [bir avuç] arpası kadar sevap alamaz.) [Buhari]
Şu halde, zarar etmemek, her gün ilerlemek için imanı parlatmak, kuvvetlendirmek gerekir. İhlasla ibadet ettikçe imanın parlaklığı artar. Bu bakımdan bugün kılınan iki rekat namaz, dün kılınan iki rekat namazdan daha faziletli olur. Günah işlemeyen ve ibadetini aksatmayan kimse, iki günü eşit olmamış, her gün daha fazla kâr etmiş olur. Eğer ihlası noksansa, imanını parlatamamışsa veya çeşitli günah işleyerek imanının parlaklığını azaltmışsa, ibadetlerinin fazileti azalır, bugün düne göre zararda olur.
Gittikçe imanı kuvvetlenecek yerde zayıflayanlar ziyandadır. Gıybet, yalan gibi bir günah işleyenin de sevapları azalacağından yine ziyanda olur.
Bu misallerden anlaşıldığına göre, bugün yirmi rekat namaz kılanın aldanmaması için, ertesi gün yirmi rekattan fazla namaz kılması gerekmez. Zarar etmemesi için günah işlememesi, ihlasla ibadet ederek imanının parlaklığını kaybetmemesi gerekir.
Haramla farz çakışırsa
Sual: Dul bir kadının mahremleri yoksa hacca mahremsiz gidebilir deniyor. Bir de hacda tavaf ederken kalabalıktan sıkışma oluyor, kadın erkek birbirine dokunsa da, zaruret olduğu için haram olmaz deniyor. Ayrıca hacda kadın yabancı erkeklerin yanında kollarını açarak abdest alabilir, necaset varsa temizleyebilir, hacda günah olmaz diyorlar. Bunlar doğru mudur? CEVAP Hiç birisi doğru değildir. Çünkü haramdan kaçmak, farzı yapmaktan önce gelir. Hadis-i şerifte, (Ufacık bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruldu. Haramdan kaçmanın sevabı, farzları yapmanın sevabından daha fazladır. Haram işleyerek farz yapılmaz. Farz ile haram bir araya gelince, yani farzı işlerken haram işlemek mecburiyeti olunca, haram işlememek için farz tehir edilir. Üstünde çok necaset bulunan kimse, avret yerini açmadan veya başka bir sebeple temizlemesi mümkün değilse, başka elbisesi de yoksa, o haliyle kılar, çıplak kılmaz. Sonra temiz elbise bulsa, o namazı iade eder. Hatta temizleme imkanı olsa; ama yanında yabancılar varsa, temizlemeden namazını kılar. Çünkü başkalarının yanında avret yerini açmak yasak, necaseti temizlemek ise emirdir. Emir ile yasak bir araya gelince, yasağa uyulur. Yani avret yeri açılmaz. Bir emri yapmak, bir haramı işlemeye sebep olursa, haram işlememek için, o emir terk edilir, yapılmaz. Haramdan kaçmak, farzı yapmaktan önce geldiği gibi, mekruhtan kaçmak, sünneti yapmaktan önce gelir. Mekruh işleyerek sünnet yapılmaz. Birkaç örnek verelim:
1- Cemaatle namaz kılınırken, sünnete başlamak mekruhtur. Sabah sünnetini kılmamış olan, sünneti kılarsa, cemaate yetişemeyeceğini anlarsa, sünneti kılmaz, hemen imama uyar. Cemaate son oturuşta olsun yetişeceğini anlarsa, sünneti caminin dışında, sofada [holde] çabuk kılar. Hol yoksa, içerde direk arkasında kılar. Böyle yer yoksa sünneti kılmaz. Çünkü, cemaat ile kılınırken, nafile kılmak mekruhtur. Mekruh işlememek için sünnet terk edilir.
2- Cemaatle namaz kılmak sünnettir. Takkesiz namaz kılmak mekruhtur. Takkesi olmayan cemaate uymaz, takkeyi bulup yalnız kılması, takkesiz cemaatle kılmasından evladır.
3- Aşure günü oruç tutmak sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Taberani]
Ancak Yahudilere benzememek için, yalnız aşure günü oruç tutmak mekruh olur. 9. ile 10. veya 10. ile 11 günü tutulursa mekruh olmaz.
4-Nevruz günü ve Cumartesi günü tek gün oruç tutmak mekruhtur. Savm-ı Davud orucu tutan, yani bir gün yiyip bir gün tutan kimse, orucu Nevruza ve Cumartesine de gelse o gün oruç tutması mekruh olmaz. Arefe günü oruç tutmak müstehaptır. O gün Nevruza veya Cumartesine isabet etse de, bugün Arefe diye oruç tutan kimse, mekruh işlemiş olmaz. Nevruz diye, Cumartesi diye tutarsa mekruh olur, Arefe diye tutarsa mekruh olmaz. Demek ki burada niyet önemlidir. Bunun gibi kadına benzemek için saç uzatmak, Budist’e benzemek için saç kazıtmak, Kastro’ya benzemek için sakal bırakmak da mekruh olur.
5- Bir işe sünnet ve mekruh denmişse, o işi yapmamak gerekir. Mesela teşehhüdde parmak kaldırmak sünnet, mekruh, hatta haram bile denmiştir. O halde, teşehhüdde parmak kaldırılmamalı.
Sual: (Takkesiz kimsenin, cemaatle namaz kılması mı evla, yoksa yalnız başına takkeli mi kılması evladır?) sualine (Cemaatle namaz kılmak sünnettir. Takkesiz namaz kılmak mekruhtur. Takkesi olmayan cemaate uymaz, takkeyi bulup yalnız kılması, takkesiz cemaatle kılmasından evladır) deniyor. Bu yanlış değil mi? Çünkü burada iki sünnet meselesi var, hangisi önemli ise o yapılmaz mı? Yani cemaatle kılmak daha evla değil mi? 27 derece sevap daha fazla değil mi? CEVAP Bu konudaki kaideleri bildirelim: (Bir sünnet ile bir mekruh çatışınca, yani sünnet işlemek için mekruh işlemek zorunda kalınca sünneti bırakmak gerekir. Yani mekruhtan kaçmak, sünneti yapmaktan önce gelir.)
(Bir farz ile bir haram çatışınca, yani farz işlemek için haram işlemek zorunda kalınca farzı tehir etmek gerekir.)
Bir örnek verelim: Bir kadına hac farz olsa, fakat yanında mahremi bulunmadan hacca gidemez. Giderse hac borcu ödenir ama, işlediği günah, kazandığı sevaptan daha fazla olur.
Emir ile yasakta da bir kaide vardır:
Üstünde namaza mani olacak kadar necaset bulunan kimse, temizlemesi mümkün değilse, başka elbisesi de yoksa, öyle kılar, çıplak kılmaz. Hatta temizleme imkanı olsa; fakat yanında yabancılar bulunsa, temizlemeden kılar. Çünkü başkalarının yanında avret yerini açmak yasak edilmiştir. Necaseti temizlemek ise emredilmiştir. Kaide şöyledir: (Emir ile yasak bir araya gelince, yasaktan kaçılır. Çünkü, haramdan kaçmak, farzı yapmaktan önce gelir.)
Yine önemli bir kaide de şudur: (Haramdan kaçmanın sevabı, farzları yapmanın sevabından daha fazladır. Farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından daha çoktur.)
Burada sanki ibadet etmek haramdan kaçmaktan önce geliyor sanılabilir. Ama öyle değildir. Yine haramdan kaçmak önce gelmektedir.
Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
“Teberri etmedikçe, tevelli olmaz. Yani uzaklaşmadıkça, dostluk olmaz. Farzları herkes yapabilir; ama haramlardan herkes kaçamaz. Ancak salihler kaçar. İyi olan da, kötü olan da, iyilik yapabilir. Kötülük yapmamak ise, ancak Allah adamlarının özelliğidir. Sıddıklar günah işlemez.” Farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından daha çoktur meselesine gelince, haramların terkinde sadece tasdik yani bunlar haramdır diye inanmak ve kaçınmak vardır, amel yoktur. Farzlar da ise tasdik ile beraber ameli de yapmak vardır. Amel terk edildiği için günahı daha fazladır.Başka bir ifadeyle, farzları yapmayan ameli terk ettiği için, haramları işlemekten daha büyük günaha girer. Haram işi yapmayan mesela içki içmeyen; namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek gibi ameli gerektiren işleri yapmıyor. İçki içen sadece bir haram işlemiş olur. Namaz kılmayan ise, çok ameli terk etmiştir. Bir namazda 12 farz var. Beş vakit namazda 60 farz var. Günde 60 kere büyük günah işliyor namaz kılmayan. Diğer farz ve günahlar da buna benzer.
O örnekte, cemaat sünnetini işlemek için takkesiz namaz kılmak yani mekruh işlemek meselesi var. Cemaat sünnetini terk etmek mekruh olsa idi, iki mekruh çatışacağı için, sizin dediğiniz doğru olurdu. Ancak, cemaatsiz, tek başına namaz kılmak mekruh değildir. Burada cemaat sünneti ile takkesiz kılma mekruhu çatışıyor. (Mekruh işlememek için sünnet terk edilir) kaidesi uygulanıyor. O örnekte iki sünnet yok. Takkesiz kılmak mekruhtur, cemaate katılmadan kılmak, yani tek başına kılmak mekruh değildir. Mekruh olsa idi, iki mekruhtan hafif olan tercih edilirdi. Çünkü kaideler şöyledir: (İki sünnet çatışınca, evla olan tercih edilir.)
(İki mekruh çatışınca, hafif mekruh olan tercih edilir.)
Mesela, mekruh vakitte ve abdest sıkıştırırken de namaz kılmak mekruhtur. İkindi, abdest sıkışık vaziyette mekruh vakit girmeden kılınacak olsa, sıkışık kılındığı için namaz mekruh olur. Abdest alıp kılınacak olunca mekruh vakit girecekse, bu ikisi arasında daha hafif olan tercih edilir. Daha hafif olan ise, ikindinin mekruh vakte kalmasıdır. Abdestin sıkışık olması, biraz daha kerihtir. Onun için, namaz mekruh vakte de girse, sıkışık kılmamak için abdest alıp rahat kılmalıdır. İki şerden birini yapmak zorunda kalan da hafif olanı yapar. Mecelle kaidesi şöyledir: (Ehveni şerreyn tercih olunur.) Yani iki zararlı şeyden birini yapmak zorunda kalanın hafifini tercih etmesi gerekir.
Harac ve zaruret
Sual: Harac ve zaruret nedir? CEVAP İnsanın elinde olmayarak hasıl olan sebebe (Zaruret) denir.
Bir farzın yapılmasına mani veya haram işlemeye sebep olanı önlemenin meşakkatli, güç olmasına da (Harac) denir.
Tedavi edilemeyen şiddetli ağrı ve bir uzvun yahut hayatın telef olmak tehlikesi ve başka bir şey yapamamak mecburiyeti zarurettir.
Birkaç örnek verelim:
Başı dönen, ayakta duramayan kimsenin oturarak namaz kılması zaruret olur. Gusledince hastalanma veya ölme tehlikesi varsa, gusletmemesi zaruret olur. Teyemmüm eder.
Şiddetli baş ağrısı, bir zarurettir. Bu başa el dokunduramamak haracdır. Bunun için, bu durumdaki kimsenin başını yıkaması veya mesh etmesi sakıt olur.
Kaide 1: İbadet yapmakta veya haramdan sakınmakta, harac olunca, harac bulunmayan başka mezhebi taklit etmek lazım olur.
Birkaç örnek verelim:
Akşam namazı için otobüsü durduramayan, Şafii’yi taklit ederek, yatsı ile birlikte kılması caiz olur. Yani yere inmesinde harac varsa, otobüs durmayıp gidecekse, otobüsten inmeyince de vakit çıkacaksa veya başka bir zarara uğrayacaksa, bunun gibi ihtiyaçlardan dolayı iki namazı cem eder.
Kaplıca tedavisi bir ihtiyaçtır. Kaplıcada tedavi olurken, bazı kimseler şortla gezebiliyor. Haram işlememek için, başka bir mezhebi taklit edebilir. Çünkü bunda bir ihtiyaç vardır. Futbol oynayanların bacaklarını seyretmek bir ihtiyaç, bir zaruret değildir. Başka bir mezhebi taklit edemez.
Bir erkek, karısı ile süt kardeş olduğunu anlasa, fakat birinin bir kere emmiş olduğu bilinse, Hanefi mezhebine göre nikahları bozulur. Ya, ayrılır veya ihtiyaçtan dolayı Şafii mezhebini taklit ederek nikah yapar. Çünkü Şafii’de doya doya beş kere emmesi gerekir. Karısı ile evli kalması zaruret değildir. Bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç için de bir mezhep taklit edilerek sıkıntı giderilir.
Kaide 2: Haraca sebep olan şeyi yapmasında zaruret varsa, o farzı terk etmesi veya haramı zaruret miktarı işlemesi caiz olur.
Bir örnek verelim:
Avret yerini açmadan, necaseti temizlemek imkansızsa, ne yapar? Necaseti temizlemek farz, avret yerini açmak ise haramdır. Haram işlememek için farz tehir edilir, çünkü haramdan kurtulmak önce gelir. Farzı tehire de imkan yoksa farz terk edilir. Yani necaseti temizlemeden namazını kılar. Maliki’de necasetle namaz kılmak caiz olduğu için Maliki’yi taklit ederek necasetle kılması caiz olur.
Kaide 3: Zaruret ile yapılan şeyde, zaruret bitince harac devam ederse, yine böyledir.
Bilmeden necasetli elbise ile namaz kılan kimse, namazdan sonra necis elbise ile namaz kıldığını anlasa, yeniden namaz kılması meşakkatli olacağı için, Maliki mezhebini taklit ederek, bu namazı Maliki’ye göre kıldım demesi yetişir.
Kaide 4: Haraca sebep olan şey, zaruret olmadan yapılmış veya zaruret ile birkaç şey yapılabilir ve bunlardan harac bulunan şeyi yapmayı seçerse, farzı terk etmesi caiz olmaz.
Bir örnek verelim:
Protez yapma imkanı da var iken, dişini doldurtmuş veya kaplama yaptırmıştır. Ağzını yıkaması farzdır. Ağzını yıkayamaması yani farzı terk etmesi affolmaz. Çünkü başka mezhebi taklit imkanı var. Eğer bu imkan olmasaydı o zaman zaruret kabul edilir ve diş dolgusu gusle mani olmazdı. Maliki’yi veya Şafii’yi taklit edince, bu iki mezhepte ağzını yıkamak farz olmadığı için, diş dolgusu veya diş kaplatmak gusle mani olmuyor.