ARA
SORULARLA İSLAMİYET / SESLİ

Her şeyi yaratan ancak Allahü teâlâdır
Ehl-i sünnet, Peygamberlere ve Evliyaya ibadet etmez. Allahü teâlânın sevgili kulları olduğuna ve Allahü teâlânın, bunların hatırı ve hürmeti ile, kullarına merhamet edeceğine inanır. Zararı, faydayı yaratan, ancak Odur. Ondan başka ibadete kimsenin hakkı yoktur, der. Kabir ziyaretinde, kabirdeki zat vasıtası ile Allahü teâlâya dua eder.

Hadika
2. cild, 126. sayfada diyor ki:
Resulullah ile ve Eshab-ı kiram ile ve Tâbiin ile, bunlar öldükten sonra da, Allahü teâlâya tevessül etmek, yani bunların hürmeti için, dilekte bulunmak meşrudur. Tevessül etmek, şefaatini istemek demektir. Ehl-i sünnet âlimleri, bunun caiz olduğunu bildirdi. Mutezile fırkası [ve vehhabiler] ise inanmadı. Tevessül edenin duasının kabul olması, tevessül olunanın kerameti olur. Yani, öldükten sonra keramet göstermesi olur. Bid’at sahibi, sapık olanlar buna inanmadı. İmam-ı Münavi (Camius-sagir) şerhinde, bu cahillere cevap vermektedir.

İmam-ı Sübki
hazretleri buyuruyor ki:
(Resulullah ile tevessül (istigase) etmek, Ondan şefaat istemektir. Bu ise güzel bir şeydir. Önceki ve sonraki İslam âlimlerinden hiçbiri buna karşı bir şey demedi. Yalnız ibni Teymiye bunu inkâr etti. Böylece doğru yoldan ayrıldı.)

Ali Ramiteni hazretleri buyurdu ki:
(Günah işlememiş bir dil ile dua ediniz ki, kabul olsun!) Yani, Huda dostlarının huzurunda tevazu eyleyiniz, yalvarınız da, sizin için dua etsinler. İstigase, yani bir Veliye tevessül de, bu demektir.

İslam âlimlerinin büyüklerinden Abdülkadir-i Geylani, Muhyiddin-i Arabi, Takıyyüddin-i Ali Sübki, Ahmed ibni Hacer-i Mekki ve Abdülgani Nablüsi hazretleri, Evliyanın kabirlerini ziyaret edip, onlara tevessül ederek, Allahü teâlâdan af ve merhamet istemek caiz olduğunu vesikalarla ispat etmişlerdir. Yusuf Nebhani hazretleri Şevahid-ül-hak kitabında, o yüksek âlimlerin kitaplarından uzun yazılar ve vesikalar alarak Hindistan’daki vehhabileri rezil etmektedir.

Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki:
Tesiri veren, yaratan, fayda ve zarar veren, yok eden ancak Allahü teâlâdır. Onun şeriki yoktur. Peygamberler ve bütün diriler ve ölüler, tesir, fayda ve zarar yaratamazlar. Hiçbir şeye tesir yapamazlar. Yalnız, Allahü teâlânın sevgili kulları oldukları için, onlarla bereketleniriz.

Tefsir-i kebir’de diyor ki:
(İnsanın ruhu, bedenden ayrılıp, dünya ilgisinden kurtulunca, melekler âlemine, kudsi makamlara gider. O âleme mahsus kuvvetler kendinde hasıl olur. Birçok şeyler yapabilirler.)

Fahrüddin-i Razi hazretleri buyuruyor ki:
(Ruhu olgun, nefsi pak ve tesiri kuvvetli bir Velinin kabri yanına gidip, bir zaman durulur ve o topraktaki Veli düşünülür ise, ruhu o toprağa bağlanır. Meyyitin ruhu da, bu toprağa bağlı olduğu için gelen insanın ruhu ile Velinin ruhu buluşmuş olurlar. Bu iki ruh, karşılıklı iki ayna gibi olur. Herbirinde olan mearif, kemalat, ötekine aks eder, yansır. İkisi de çok faydalanır.) [El-metalib-ül-aliyye]

Alaüddin-i Attar hazretleri buyurdu ki:
(Meşayıhın kabirlerini ziyaret edene, onları anladığı ve bağlandığı miktarca fayda hasıl olur. Onların kabirlerinden, çok fayda alınır. Fakat, ruhlarına bağlanmak, [yani rabıta yapmak] daha faydalıdır. Çünkü, uzak ve yakın olmanın bunda bir tesiri yoktur.) [Seadet-i Ebediyye]

Kabirleri ziyaret etmekte ve Evliyayı vesile ederek dua etmekte faydalar vardır. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, mümin kardeşinin aynasıdır.) [İbni Asakir, Dare Kutni]

Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, ruhlar, birbirlerinin aynaları gibidir. Birbirlerinde görünürler. Kabir başında, o Veliyi düşünüp, vesile eden kimsenin ruhuna, Velinin ruhundan feyz gelir. Hangisinin ruhu zayıf ise, kuvvetlenir. Birleşik iki kaptaki sıvı gibidir. Yüksek olan ruh zarar eder. Kabirdekinin ruhu aşağı derecede ise, ziyaret edenin ruhu sıkıntı duyar. Bunun içindir ki, İslamiyet’in başlangıcında, kabir ziyareti yasak edilmişti. Çünkü mezarda olanlar, cahiliye zamanından kalmış olanlardı. Müminler de ölmeye başlayınca, kabir ziyaretine izin verildi.

Peygamberin veya bir Velinin kabri ziyaret edilince, o Veli düşünülür. Hadis-i şerifte, (Salihler düşünüldüğü zaman, Allahü teâlâ merhamet eder) buyuruldu. Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, kabir ziyaret edene, Allahü teâlâ merhamet eder. Merhamet ettiği kulunun duasını kabul buyurur. Kabir ziyaret edilmez, Evliyaya tevessül olunmaz sözünün, senetsiz bir düşünce, bir görüş ayrılığı olduğu meydandadır. (Ben öldükten sonra, bir Müslüman beni ziyaret ederse, diri iken ziyaret etmiş gibi olur) hadis-i şerifi, bu inanışı kökünden çürütmektedir. Kabir ziyaretinin lazım olduğunu göstermektedir. Bu hadis-i şerif, vesikaları ile, Künuz-üd-dekaık kitabında yazılıdır.

Ayrıca, (Kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur) hadisi, Hücre-i saadeti ziyaret ederek faydalanmayı emir buyurmaktadır. Onu diri iken ziyaret eden, çok faydalanarak ayrılırdı. Mübarek kabrini ziyaret edenlerin de, böyle ayrılacaklarını, bu hadis-i şerif bildiriyor.
Kabri saadeti ziyaret için uzaklardan gelmek de sünnettir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse beni ziyaret etmek için gelse ve başka bir şey için niyeti olmasa, kıyamet günü ona şefaat etmemi hak etmiş olur.) [Müslim]

(Kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur.)
[Taberani]

(Kabrimi ziyaret edene şefaatim helal oldu.) [Bezzar]

(Bana selam verene, ben de selam veririm.) [Beyheki]

(Kabrimin yanında, benim için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.)
[İbni Ebi Şeybe]

Allah’ın kudretinden şüphe edilmez
İlaca şifa özelliğini veren, dirinin yardım etmesine kuvvet veren Allahü teâlâ, vefat eden bir Peygambere veya evliyaya yardım etme kuvvetini vermekten aciz midir?

Aslında, Allah’ın kudreti olmadan, dirinin yardım edeceğine inanmak şirktir. Dirinin yardım edeceğine inanıp da, Allah’ın kudreti ile ölünün, yardım edeceğine inanmamak da, Allah’ı aciz kabul etmek olacağı için küfür olur. Halbuki Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Ölüden diri, diriden ölü yaratır. (A.İmran 27)

Diriye, ölüye ve her şeye yardım ancak Allah’tan olur. Kur’an-ı kerimde mealen, (Yardım ancak ve yalnız Allah’tandır) buyuruldu. (A.İmran 126)

Kabirdeki Peygamber veya Veli, ancak Allahü teâlânın izni ile yardım etmektedir. Allah’ın bu kudretinden şüphe eden müşrik olur.

İrşad-üt-talibinde, (Vefat eden evliyanın, feyz vermesi kesilmez, hatta artar) buyuruluyor. Bunun için mesela sıkıntısı olan bir kimse, bir evliyanın kabrine giderek, (Ey mübarek zat, Allahü teâlâya dua et, şu sıkıntıdan kurtulayım) gibi sözler söylemesinin caiz olduğu, (Et-tevessül-ü bin-Nebi...) kitabında yazılıdır.

Şehitler gibi Enbiya ve Evliya da Allah yolunda olup diridir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridir, ama siz bunun şuurunda değilsiniz.) [Bekara 154]

Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
Ruhun ölmediğini âyet-i kerime ve hadis-i şerifler bildiriyor. Ruh şuur sahibidir, ziyaret edenleri tanır. Evliyanın ruhu, diri iken de, öldükten sonra da, yüksek mertebededir, öldükten sonra da kerameti görülür. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yaratan Allah’tır. Her şey Onun kudreti ile olur. Her insan, Onun kudreti karşısında, diri veya ölü iken de hiçtir. Allahü teâlânın, bir evliyası vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olur. (Mişkat)

Hadika’da, (Ölülerden bir şey isterken bu işleri sebeplerin değil, Allahü teâlânın yaptığına inanmalı) buyuruluyor. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı.) [Deylemi]

Vehhabilerin allame dedikleri, müctehid bildikleri ibnül-Kayyımı Cevziyye bile Kitab-ür-ruh kitabında diyor ki:
(Dirilerin ruhları ile ölülerin ruhlarının buluştuklarını bildirenlerden biri de şudur: Diri, ölüyü, rüyada görerek, ondan bir şeyler soruyor. Meyyit dirinin bilmediklerini ona haber veriyor. Verdiği, olmuş veya olacak haberler doğru çıkıyor. Çok defa, diri iken gömmüş olduğu ve kimseye bildirmediği malın yerini haber veriyor. Alacağı olduğunu ve şahitlerini bildirmesi de çok görülmüştür. Kimsenin bilmediği, kendinin gizli yaptığı bir işi haber vermesi ve bildirdiği gibi çıkması çok görülmüştür. Çok şaşılacak bir şey de, şu zamanda öleceksin dediği kimsenin, o zamanda öldüğü görülmüştür. Bir dirinin gizlice yaptığı bir işin, bir ölü tarafından başka bir diriye bildirilmesi de çok görülmüştür.)

İmam-ı Süyuti hazretleri, Şerh-us-sudur kitabında, Muhammed bin Sirin’den bildiriyor ki:
Meyyitin bildirdiği şeyler, hep doğrudur. Çünkü meyyit, hiç yalan ve yanlışlık olmayan bir âlemdedir. O âlemde olanlar, hep doğru söyler. Gördüklerimiz ve anladıklarımız, bu sözümüzü kuvvetlendirmektedir. İbnül-Kayyım ve başkaları da böyle söylediler. Ruh, latif olduğu için, duygu organları ile anlaşılmayan şeyleri anlamaktadır.

Fetava-yı Hindiyye kitabında buyuruyor ki:
(Kabir ziyaretinin yasak olmadığını imam-ı a’zam Ebu Hanife bildirmiştir. [Vehhabi kitabı da, kabir ziyaretinin caiz olduğunu yazmaktadır.]

Tehzib
kitabında diyor ki:
(Kabir ziyareti müstehaptır. Meyyiti ziyaret etmek, yakın ve uzaklığına göre onu diri iken ziyaret etmek gibidir.)

Hüseyin Semani’nin Hazanetül-müftin kitabında da böyle yazılıdır.

Kabristanda, yüksek sesle veya yavaşça, (Sure-i mülk) okunabilir. Diğer surelerin de okunacağı, Zahire kitabında, (kabirlerin yanında Kur’an-ı kerim okumanın fazileti) anlatılırken bildirilmektedir. Kadihan Hasen’in, Haniyye fetvalarında yazılı olduğu gibi, meyyitin Kur’an-ı kerim sesini duyarak rahatlamasını niyet eden kimse, yüksek sesle okur. Böyle niyet etmeyen kimse, yavaş okur. Çünkü, Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimi nasıl okunursa okunsun işitir.

Bezzaziyye
’de diyor ki:
Kabristandaki yeşil otları koparmak mekruhtur. Çünkü, bu otlar, tesbih eder. Bu tesbihler, meyyitin azaptan kurtulmasına yarar. Meyyit bu tesbihlerle rahat eder.

Şernblali’nin, İmdad-ül-fitah kitabında ve Hanefi âlimlerinden başkalarının kitaplarında da böyle olduğu yazılıdır. Fetva vermek derecesine yükselmiş olan böyle büyük âlimlerin bildirdiklerine göre, meyyit, dirilerin işitemediği, yeşil otların tesbihi gibi sesleri işitince, kendisine seslenen insanın sesini işitmez olur mu? İşitmez diyenler, belki dünyada kulakla işitildiği gibi işitmezler demek istemişlerdir. Böyle olunca, fıkıh kitaplarında yemin bahsinde yemini anlatırken söylediklerinin araları bulunmuş olur. Resulullahın hadis-i şerifine de inanılmış olur. Âlimler arasında sözbirliği hasıl olur. Çünkü, sahih hadisi bırakıp da, başkasının sözüne uymak hiç bir âlim için caiz olmaz.

[İbni Hümam, Hidaye şerhi olan Feth-ul-kadir kitabında diyor ki:
Hanefi mezhebinin âlimleri yemin bilgilerini anlatırken diyorlar ki, (Meyyit işitmez. Bir kimse ile konuşmamak için yemin eden bir kişi, onun ölüsü ile konuşsa, yemini bozulmaz.) (Hanefi âlimlerinin yemin için olan sözleri örf ve âdete dayanmaktadır. Bu sözler, ölünün işitmediğini göstermez. Hanefi âlimleri, yemin üzerinde bilgi verirken; bir kimse et yememek için yemin etse, sonra balık yese, yemini bozulmaz. Halbuki, Allahü teâlâ balığa güzel et demiştir. Fakat âdette balık eti, başkadır. Bunun gibi bir kimse, birisi ile konuşmamaya yemin etse, öldükten sonra ona söylese, yemini bozulmaz. Çünkü, âdette konuşmak demek, karşılıklı konuşmak demektir. Meyyit işitir, fakat işitecek gibi konuşmadığı için âdete göre konuşulmuş olmaz. Bunun için, o kimsenin yemini bozulmaz) denilmiştir. Meyyit işitmediği için, yemini bozulmaz demek değildir.]


Kabri şerifi ziyaretin önemi
Sual:
Selefi bir genç, “(Kabrimi bayram yeri yapmayın) hadisi, Resulullahın kabrini ziyaret etmenin caiz olmadığını gösterir” dedi. Doğru mudur?
CEVAP
Hadis-i şerif şöyledir:
(Evlerinizi [ibadet etmeyerek] kabre çevirmeyin ve kabrimi bayram yeri yapmayın! Bana salevat getirin. Nerede salevat getirirseniz, bana bildirilir.) [Ebu Davud]

Bu hadis-i şerif, Peygamberlerin kabirlerinde diri olduklarını göstermektedir. Çünkü, selam, diri olana bildirilir. Hadis âlimlerinden Abdülazim-i Münziri hazretleri (Kabrimi bayram yeri yapmayın) hadis-i şerifini açıklarken, (Kabrimi bayram gibi yılda bir ziyaret etmekle bırakmayın! Her zaman ziyaret etmeye gayret edin) demektir, buyuruyor. Hadis-i şerifin manası (Kabrimi ziyaret için, bayram gibi belli gün tayin etmeyin) demektir. Yahudiler ve Hıristiyanlar, Peygamberlerinin mezarlarını ziyaret için toplanıp çalgı çalar, şarkı söyler, bayram yaparlardı. Siz böyle yapmayın, ziyaret için, bayramda haram şeylerle eğlenir gibi, ney, dümbelek çalmayın, toplanıp, tören yapmayın demektir. İmam-ı azam Ebu Hanife hazretleri buyurdu ki:
(Kabri şerifi ziyaret etmek en kıymetli sünnettir.)

Vacib diyen âlimler de vardır. Şafii mezhebinde Kabri saadeti ziyaret etmek adak edilir. Bu vesikalar gösteriyor ki, Resulullahın kabri şerifini ziyaret önemli bir sünnettir.

Sual:
Selefi bir siteden aldığım aşağıdaki hadislere uydurma deniyor. Uydurma olmayanların karşısına kaynaklarını yazar mısınız?
CEVAP
(Uydurma hadis)
, bu sözü Allah Resulü söyledi diye iftira etmektir. Sıradan bir Müslümanın bile hayalinden dahi geçiremiyeceği bu iftirayı, bir ehl-i sünnet âlimi hiç yapabilir mi?

İslam âlimlerinin kitaplarındaki bir hadis uydurma olmaz. Çünkü onlar Resulullahın vârisidir. Resulullahın vârisi Resulullaha ihanet eder mi? Sonra onlar uydurma hadisi sahihten ayıramayacak kadar cahil değillerdi. Hadis-i şeriflerin kaynakları karşılarına yazılmıştır:

1- (Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.)
[İbni Huzeyme, Bezzar, Dare Kutni, Taberani]

2- (Sadece beni ziyaret için gelen, kıyamette şefaatimi hak etmiş olur.)
[Müslim, Taberani]

3- (Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur.)
[Taberani, Dare Kutni, Beyheki, İbni Cevzi]

4- (Sevap umarak beni ziyaret eden, kıyamette bana komşu olur.)
[Mevahib-i Ledünniyye]

5- (Hac edip de beni ziyaret etmeyen, bana eza cefa etmiş olur.)
[Dare Kutni, İmam-ı Malik, İbni Neccar, Mevahib-i Ledünniyye]

Sual: Son hadiste, (bana eza cefa etmiş olur) deniyor. Resulullaha eza cefa küfürdür. Bu bakımdan da son hadis uydurmadır deniyor. Bunun açıklaması nedir?
CEVAP
O kimseler mecaz, tevil, kinaye gibi deyimleri bilmedikleri için böyle akıllarına göre konuşuyorlar. Buradaki eza cefa, Resulullaha hakaret etmek değildir. Resulullah, o kimse bu sevaptan mahrum kaldı diye üzülür. Bu hadisi bir çok âlim nakletmiş, biz sadece dört tanesini bulduk. Bunların ikisi muhaddis [hadis âlimi]dir. Birisi imam-ı Malik hazretleridir, hem hadis âlimi hem de Maliki mezhebinin kurucusudur. Bu âlimlere inanılmazsa kime inanılacak ki?

Bu konuda başka hadis-i şerifler de vardır. Üçü şöyledir.
(Bir Müslümana eziyet veren bana eziyet vermiş demektir, bana eziyet veren de Allahü teâlâya eziyet vermiş olur.) [Taberani]
Halbuki Allah’a ve Resulüne eziyet etmek küfürdür. Ama bir mümine eziyet etmek haram olursa da küfür olmaz. Demek ki bir müminin üzülmesine Allah ve Resulü de üzülüyor.

(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri Allahü teâlâya arz olunur. Cuma günleri de enbiyaya, ana-babaya, yakınlarına arz olunur. İyi amelle onlar ferahlanır, kötü amellerinize üzülürler. Öyle ise Allah’tan korkun ve günah işlemek suretiyle ölülerinize eziyet etmeyin.)
[Hakim]
Bizim günahlarımızı gören ölüler, üzülürler, niye bu iyi amel işlemiyor da kötü işler yapıyor derler. Biz günah işlemekle ölülere de günah yazılmaz.

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Abdesti bozulunca abdest almayan bana cefa etmiş olur. Abdest alıp da, iki rekat namaz kılmayan da bana cefa etmiş olur. İki rekat namaz kılıp da benden bir ihtiyacını istemezse yine bana cefa etmiş olur. Abdest alıp, iki rekat namaz kıldıktan sonra dua edenin duasını kabul etmezsem ben de ona cefa etmiş olurum. Halbuki ben cefa etmem.)
[Şir’a]
Hâşâ biz nâfile namaz kılmazsak Allah’a niye cefa etmiş olalım ki? Demek ki buradaki eza, cefa, (Kulum bu nimetlerden faydalanmadı) diye Allahü teâlâ üzülüyor.

Üç mescitten başkasını ziyaret için, uzak yola çıkmak, Allah rızası için olursa caizdir. Başka niyetlerle olursa haramdır. Bu üç mescit: Mescid-i haram ve mescid-i Nebevi ve mescid-i Aksadır.
(Yalnız üç mescide ziyaret için gidilir) hadis-i şerifi, Kabri saadeti ziyaret için Medine-i münevvereye gitmenin çok sevap olduğunu göstermektedir. Bu ziyareti yapmayanlar, bu çok sevaptan mahrum kalarak Resulullahı da üzmüş olurlar.