Sual: Almanya’da bazıları, (Avrupa İslam diyârı değildir, dâr-ül-harptir) diye, bazı şeyler yapıyorlar. Kanunlara uymak, faiz almak, sigorta yaptırmak, sakal kesmek, Cuma kılmamak, haç takmak, yalan söylemek gibi şeyler caiz midir? CEVAP Dâr-ül-harpte de olsa, İslam bilgilerinin yaygın olduğu yerde, Müslümanların çoğunun bildiği şeyleri bilmemek, öğrenmemek özür olmaz, günah olur. Küfre sebep olan bir işi, bilerek yapmak küfür olur. Beline, zünnar denilen papaz kuşağını bağlamak, haç takınmak ve küfre mahsus şey giymek de böyledir.
Kâfirlerin bayram günlerinde, o güne mahsus şeylerini, onlar gibi kullanmak da küfür olur. Bunları mizah için, başkalarını güldürmek için, şaka için kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez. Fakat bunları harpte düşmana karşı, barışta zalime karşı, hile olarak kullanmak küfür olmaz. Peygamber efendimiz, (Harp hiledir) buyurdu.
Yalan da üç yerde caizdir. Biri harptedir. Din düşmanlarından korunmak veya Müslümanları korumak için yalan caizdir. (Uyun-ül besair, Hadika)
Ehl-i kitabın kesmiş olduğu hayvan, aksi sabit olmadıkça, temiz kabul edilir. (Eşbah)
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Gayrimüslim ülkelerde, onların kanunlarına itaat etmek [karşı gelmemek] zarureti vardır. Mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmak asla caiz değildir.) [Redd-ül Muhtar, kadılık bahsi]
Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
(Hükümet mubah bir işi yasak ederse, bu emre itaat vacip olur. Kendini tehlikeye atmak caiz olmaz.) [Hadika s.143]
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
(Hükümetin emrettiği her mubahı yapmak millete vacip olur.) [Berika s.91]
Bu üç eserde de görüldüğü gibi, Müslüman, dünyanın neresinde olursa olsun, ister Müslüman ülkelerde, ister gayrimüslimlerin bulunduğu yerlerde, onların kanunlarına karşı gelmemeli, güzel ahlakı ile herkese örnek olmalıdır.
Kâfirlere veya kadınlara benzemek için sakalı kazımak haramdır. (İbni Âbidin)
Sakalı bir tutam uzatmak sünnettir. [Dâr-ül-harpte veya zulüm görmemek, nafakadan olmamak, emri maruf yapabilmek, Müslümanlara ve İslamiyet’e hizmet edebilmek, dinini, namusunu koruyabilmek için sakalını kazımak caiz, hatta lazım olur. Özürsüz olarak kısaltmak ve kazımak mekruhtur. Sakal sünnetine önem vermeyen kâfir olur.] (Berika)
Dâr-ül-harpte, kâfirlerin mal, can ve ırzlarına saldırmak haramdır. Kâfir kadınların başlarına, kollarına, bacaklarına bakmak haramdır. Kâfirin malını almak, kalbini kırmak, Müslümanın malını almaktan daha büyük günahtır. Kâfirlerin haklarına dokunmamak, kimseyi dolandırmamak, Müslümanlık icabıdır. Kâfirlerden de gasp, hırsızlık gibi gayri meşru yol ile alınan şey, mülk-i habistir, kullanılması haramdır, sahibi bulunmazsa, fakirlere sadaka olarak vermek lazımdır. Hayvan hakkı, insan hakkından, kâfirin hakkı da, hayvan hakkından daha büyük günahtır. Başkasının malını ondan izinsiz alıp, kullanıp, zarar yapmadan yerine bırakmak da haramdır. (Hadika)
Gayrimüslim vatandaşlara da, dünya işleri için, dargın olmak caiz değildir. Onların da, güler yüzle, tatlı dille gönüllerini almak, incitmemek, haklarını ödemek lazımdır.
Müslüman olsun, kâfir olsun, nerde olursa olsun, hiç bir insanın malına, canına ve ırzına, namusuna dokunmak caiz değildir. Kâfir turistler, muamelatta, Müslümanların hak ve hürriyetlerine mâliktir. Kendi dinlerinin icaplarını yapmakta, ibadetlerini yapmakta serbesttirler. İslamiyet, kâfirlere de, bu hürriyeti vermiştir.
Müslüman, yabancıların kanunlarına karşı gelmemeli, suç işlememelidir. Fitne çıkmasına sebep olmamalı, hiç kimseye zulüm, işkence yapmamalıdır. Müslümanlığın güzel ahlakını, şerefini, her yerde herkese göstermeli, her milletin İslam dinine sevgili ve saygılı olmasına sebep olmalıdır. (İslam Ahlakı)
Kâfire ücret ile hizmet etmek mekruhtur. Fakat Dâr-ül-harpte caizdir. Kâfir ülkesinde, onların kanunlarına karşı gelmemek zarureti vardır. Hükümet mubahı da yasak etse, buna uymak vaciptir. Kendini tehlikeye atmak caiz olmaz. (Redd-ül Muhtar, Hadika, Berika)
Dâr-ül-harpte, Müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan faiz almasının caiz olduğu bütün kitaplarda yazılıdır. Dâr-ül-harpte, gayrimüslimlerin mallarını faiz, kumar, fâsid bey’ ile almak helaldir. Bu yollarla Müslümanın zarar etmesi ise, helal değildir. (Redd-ül Muhtar)
Dâr-ül-harpte, bir Müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri, Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül-muhtâr, Redd-ül-muhtâr) gibi muteber eserlerde yazılıdır. Aynı husus Mecma’ul-enhür ve Dürer’de de, (Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dâr-ül-harbde, Müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifi ile bildirilmektedir. Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır. Fakat, mallarına saldırmak, zorla almak caiz değildir. Diyanet Ansiklopedisi’nin faiz maddesinde de böyle yazmaktadır.
Fitneden uzak durmalıdır
Fransa’da otomobille yolun sağından, İngiltere’de solundan gitmek mecburiyeti vardır. (Kâfir kanunlarına uyulmaz) diye, Fransa’da yolun solundan, İngiltere’de ise yolun sağından giderek kaza yapıp, insanların ve kendisinin ölümüne sebep olan, topluma ve kendine zarar verdiği için büyük günaha girer.
Yabancı bir ilim adamı, İslamiyet’i inceleyip Müslüman olduktan sonra, Arap ülkelerine gidince, oralardaki Müslümanların yanlış hareketlerini görüyor. İyi ki sizleri görmeden Müslüman oldum. Hayatınızı inceleseydim, Müslüman olmazdım diyor. Ne kadar mühim bir teşhis.
Hiçbir Müslümanın, yanlış hareketlerle İslam’a gölge düşürmeye hakkı yoktur. Müslüman, İslam’ın güzel ahlakı ile süslenmeli, Allahü teâlâya karşı günah, kanunlara karşı suç işlemekten sakınmalıdır. Avrupa’daki Müslümanların işlenen kötülükleri el ile düzeltmeye kalkmaları fitne olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Fitneden sakının, söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir.) [İ. Mace]
(Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Gece başlarken karanlığın artması gibi olur. Sabah evinden mümin çıkan, akşam evine kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece safalarında imanları gider, kâfir olarak sabaha çıkarlar. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlı olduğu için evinizde oturun, fitneye karışmayın!) [Ebu Davud]
(Malı ve canı ile cihad eden, ortalığın karışık olduğu zaman bir kenara çekilip ibadetini yapan ve kimseye zararı olmayan insan, mümin-i kâmildir.) [Hakim]
(Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın!) [Nesai, Ebu Davud]
(Ne mutlu fitneye karışmayana, ne mutlu fitneye maruz kalıp da sabredene!) [Ebu Davud]
(Hadiseler, fitneler, tefrika ve ihtilaflar zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktül [öldürülen] olabilirsen ol!) [Ebu Nuaym]
(Fitne zamanı evinize girdikleri zaman, Âdem aleyhisselamın, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] "Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam" diyen oğlu [Habil] gibi ol!) [Ebu Davud, Tirmizi]
(Fitne zamanı evlerinizden ayrılmayın! Oklarınızı kırın, yaylarınızı kesin! Âdem aleyhisselamın oğlu [Habil] gibi olun!) [Ebu Davud, Tirmizi]
Kâfirlerin kanunlarına karşı gelmek başka şey, onlara itaat etmemek başka şeydir. (Hâlıka isyan olan işte, mahluka itaat olmaz) hadis-i şerifi gereğince, Avrupa’daki patronlar, Müslüman işçilere içki, zina gibi haram şeyleri yapmalarını emrederse, Müslümanlar, bunları yapmaz. Ancak, isyan etmek de caiz olmaz. Ana-baba da haramı, hatta küfrü emretse, onlara da itaat edilmez. Fakat isyan etmek, onları üzmek doğru olmaz. Hadis-i şerifte, (Emir, “Müslümanlığı bırakmazsan, öldürürüm” derse, Müslümanlığı bırakma, [kestirmek üzere] boynunu uzat) buyuruluyor. (Hakim)
Sual: Bir ülkenin dar-ül-harp olması için aranan şartlar nelerdir? CEVAP İmam-ı a’zama göre bir ülke üç şartla dar-ül-harp olur: 1- Dar-ül-harbe bitişik olması.
2- Müslüman inancıyla güvence içinde olmaması.
3- O ülkede gayri islami hükümlerin tatbik edilmesi. İmameyne [imam-ı Ebu Yusuf ile imam-ı Muhammed'e] göre ise gayri islami hükümlerin uygulandığı andan itibaren o ülke dar-ül-harp olur. Bir bid’at ehli, “Bin yıl öncesinin dar-ül harp ahkamını bugüne taşımak bence yanlıştır” diyor. Bin yıl önceki namaz, oruç gibi ibadetler de ona göre yanlış olabilir. Teknikte değişiklik ve mükemmel gelişmeler olur ama dindeki değişiklik geçersizdir. Çünkü din kâmildir. (Maide 3)
Sual: Fıkhi tabirle, dar-ül-harp denilen, Japonya, Çin, Amerika gibi ülkelerde, Müslümana neler caiz neler haramdır?
CEVAP Bazılarını bildirelim: 1- Ehl-i kitabın kestikleri hayvan, temiz kabul edilir. Bir hayvanı kitapsız kâfirlerin kestiği kesin olarak bilinmezse, o hayvanın etini yemek tenzihen mekruh olur.
2- Dar-ül-harpte, İslam’ın vakarını, şerefini korumak ve şöhretten, fitneden sakınmak vaciptir. [Mesela sarık sarmak, sakal bırakmak ve entari giymek fitneye sebep olacaksa, bunlar yapılmaz. Bunlar sünnet-i zevaiddir. Fitneye sebep olmak ise haramdır. Haram ile sünnet, hatta farz çakışınca, haram işlememek için farz tehir edilir, sünnet ise terk edilir. Sünnet ile mekruh çakışınca da sünneti terk etmek gerekir.]
3- Zâlimler, saçını, kollarını açması için zorlarlarsa, (açmazsan, işten çıkaracağız) derlerse, örtülü olarak çalışacak başka yer bulamayınca, kadının kolları açık çalışması, İmam-ı Ebu Yusuf’a göre caiz olur. Kadının kulaklarından sarkan saçlarını örtmesi farz değil diyen müctehid âlimler de vardır. Böyle durumlarda, bu zayıf kavil ile amel etmek caiz olur.
4- Fıkhın dört kısmını, [İbadet, nikah, alış veriş ve cezalar] Dar-ül-harpte de ahkam-ı İslamiyeye uygun yapmak, uşur vermek lazımdır. Gayrimüslim kadınların saç, kol ve bacaklarına bakmak, Dar-ül-harpte de haramdır. Sadece fasid alış verişler caizdir. Dar-ül-harpte imana gelen, farz olduğunu işitene kadar, kılmadığı namazları kaza etmez.
5- Dar-ül-harpte bulunan Müslüman esir, serbest bırakılsa, rahat dolaşsa, çalışıp kazansa da, kâfirlere gadr etmesi caiz olur. Çünkü, onlara söz vermiş, müstemin olmuş değildir. Fakat, esirin de, onların kadınlarına, kızlarına tecavüz etmesi caiz değildir. Çünkü, nikahlı aileden başka bir kadınla beraber olmak zina olur.
6- Dar-ül-harpte harbi ile yapılan sözleşmenin kıymeti yoktur. Kâfir olan sigortacılar ile sözleşme yapmak ve onlardan para almak helal olur.
7- Dar-ül-İslam’da, Teminat mektubu vermek için alınan ücret caiz olmaz, kefalet de sahih değildir. Kâfiri böyle kefil yapmak, ihtiyaç halinde caizdir.
8- Gayrimüslimlerin kanunlarına karşı gelerek, fitne çıkarmak da caiz olmaz. Kâfir ülkelerdeki kanunlara karşı gelmemek, onları ülül-emir olarak tanımak demek değildir. Allah’a isyana sebep olacak emirlere karşı gelinmez. Kanunlara karşı gelmek, nerde olursa olsun, fitne çıkmasına sebep olur. Fitneye sebep olmak haramdır. Bu haramları işleyen Müslüman, İslamiyet'i ve Müslümanları bütün dünyaya karşı barbar olarak tanıtmış olur. İslamiyet'e büyük zarar vermiş olur.
9- Bankadan, zaruret olmadan para çekip faiz ödemek de haramdır.
10- Küfür alametlerini dar-ül-harpte de kullanmak küfürdür. Bunları mizah için, başkalarını güldürmek için, şaka için kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez. Dinimizin küfür alameti dediği şeyleri mesela haç takmak, zünnar denilen papaz kuşağını takmak zaruretsiz caiz olmaz.
11- Orada yeni Müslüman olana eziyet edilmiyorsa, mukim olur.
12- Orada Müslüman olan kadın, kocası Müslüman olmaz ise iddetten sonra ayrılmış olur.
13- Bankaya para yatırıp faizini almak caizdir. Ceride-i ilmiyye’deki fetvada (Dar-ül-harpte onların bankasına para yatırıp, bankadan faiz almak, helal olur) buyuruluyor.
14- Orada zaruretsiz ehli kitap kadın ile nikah yapılmamalıdır. Çünkü haram diyen âlimler vardır.
15- Orada had cezaları tatbik edilmez.
Sual: (Gayrimüslim ülkelerde fasid alış verişler caizdir, ancak gadr etmek caiz değildir) deniyor. Gadr etmek ne demek? Birkaç örnek verilebilir mi? CEVAP Gadr etmek, verdiği sözde, yaptığı anlaşmasında durmamak, hainlik etmek demektir. Tam İlmihal’de diyor ki:
Dar-ül-harpte bulunan bir müstemin Müslüman, mesela, Türkiye’den Fransa’ya, ticaret için gitmiş olan bir Müslüman, kâfirlerin malını, fasit akit ile alabilir. Çünkü, Dâr-ül-harbde bulunan müsteminin, gayrimüslimlerin mallarını, onların rızası ile alması caizdir. Fakat, gadr ile almak caiz olmaz. Yani sözünde durmamak, hıyanet etmek, her yerde haramdır. Gönül rızası ile malını almak, gadr değildir. Malına, canına, kadınına, kızına saldırmak gadr olur. Haram olur. Fakat, Müslüman ülkesinde bulunan müstemin kâfirin malını, gönül rızası ile olsa da, caiz olmayacak yol ile almak, gadr olur. Çünkü, İslam ülkesinde, İslamiyet’in emirlerine uygun hareket edilir. Mesela Meryem anayı ziyaret için Kudüs’e gelenlerden ve turistlerden ayakbastı parası veya başka isimlerle bir şey almak caiz olmaz. Müslüman hacıdan ayakbastı parası almak da haramdır.
Dar-ül-harpte, gayrimüslimlerin mallarını gönül rızası ile, gadr yapmadan almak Hanefi’de caizdir. Diğer üç mezhepte caiz değildir. (Mecmâ’ul-enhür)
Müstemin: Başka bir ülkeye, onların izni ile giren kimse demektir.
Sual: Turistik bölgede dükkanım var. Hıristiyan turistler haç var mı diye sual ediyorlar. Onlara haç satmak caiz olur mu? Bir de, Hıristiyanlar, çok para veriyorlar, haç imal etmemi istiyorlar. Bize yaptırmasınlar diye çok para istedim, verelim dediler. Onlar için haç imal etmem caiz midir? CEVAP Haç, zünnar gibi küfür alametidir. Ancak bazı âlimlere göre satmak caizdir. Caiz demek yapılması lazım demek değildir. İhtiyaç olmadan yapmamak daha iyi olur.
Sual: Avrupa’da yaşıyoruz. Domuz çobanlığı yapmak caiz mi? CEVAP Gayrimüslime ücretle domuz çobanlığı yapmak İmam-ı a’zam Ebu Hanife'ye göre caizdir, aldığı ücret helal olur. (Redd-ül Muhtar)
Sual: Kâfirlerin yaptığı malları, ürettiği gıdaları, giysileri kullanmakta veya onlarla ticaret yapmakta bir sakınca var mı? CEVAP
Hayır.
Sual: Şimdi bir Müslümanın, Avrupa’ya gidip gayrimüslimlere hizmet etmesi caiz midir? Orada milletvekili olabilir mi? CEVAP Gayrimüslimlerin ülkesine dinimizde dar-ül-harp denir. Dar-ül-harpte kâfire ücret ile hizmet etmek caizdir. Dar-ül-İslam’da kâfire ücret ile hizmet etmek ise mekruhtur. İbni Abidin beşinci cilt, iki yüz elli birinci sayfada diyor ki:
(Ücret ile kâfirin şarabını taşımak, kilise tamir etmek ve Hıristiyana zünnar gibi küfür alametlerini satmak İmam-ı a’zama göre caizdir. Müslüman müşteriye Mecusi mesti yapmak veya fasık elbisesi dikmek mekruhtur. Çünkü, Mecusi’ye ve fasıklara benzemeye sebep olmaktır.)
Hiçbir dinde kâfir ülkesinde çalışmak ve kâfire hizmet yasak değil idi. Dinimizde de böyle bir yasak yoktur.
Şimdiki Müslümanların Avrupa’ya çalışmaya gitmesi gibi, Mekke Müslümanları da Habeşistan’a hicret etmişler, orada gayrimüslimlerin işlerinde çalışmışlardı.
Yusuf aleyhisselam, Peygamber olduğu halde, kulların sıkıntıda olduğunu görüp, hükümet reisi kâfir iken, ona giderek vazife istedi. Böylece, insanlara hizmet etti. O halde, kullara hizmet edeceğini bilen ve bunu kendinden başka yapacak kimsenin bulunmadığını gören, bu vazifeye bir zâlimin geçmesini önlemek ve Müslümanlara hizmet etmek için, kâfir olan âmirden bile vazife istemelidir. Münhal imamlığı, müftülüğü, vaizliği, öğretmenliği, polisliği talep etmelidir. Bir iyilik yapamasa da, hiç olmazsa, Müslümanların zararına çalışmayı önlemek de ibadet olur. Vazifeden istifa etmek de, bunun için, caiz değildir. (S. Ebediyye)
Bazılarının, (Yusuf aleyhisselamın dininde gayrimüslime hizmet caiz idi, Müslümanlıkta yoktur) demelerinin hiç ilmi kıymeti yoktur. Gayrimüslime hizmet ederek çalışmak her dinde vardır. Çalışma işi, memur olarak olur, müdür olarak olur, milletvekili bakan olarak olur, yaparlarsa başbakan olur. Olur da olur. Yani bir mani yoktur.
Müslümanın amiri, emiri kâfir olabilir. Mesela hadis-i şerifte, (Emir sana "Ya Müslümanlığı bırak veya öldürürüm" dese, Müslümanlığı bırakma, boynunu uzat) buyuruldu. (Hakim) [Müslüman olan emir, Müslümanlığı bırak demez.]
Kâfirler arasında kalıp, malından, canından korkanın, onlara kalben değil de, dilden sevgi göstermesi caizdir. Kalbindekini gizlememek daha iyidir. Peygamberim diyen yalancı Müseyleme, doğru söyleyen bir sahabiyi şehit etmişti. O sahabinin inancını gizlemesi de caiz idi. Nitekim, müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babası Hazret-i Yasir ve annesi Sümeyye hatuna işkence edip, "Lat ve Uzza putu, Muhammedin dininden iyi de" derler, demeyince de işkenceyi artırırlardı. Nihayet ana babası şiddetli işkence ile şehit edildiler. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üzerine dediklerini diliyle söyledi. Ammar kâfir oldu dedikleri zaman, Resul-i Ekrem efendimiz, (Ammar kâfir olmadı, o baştan ayağa iman ile doludur. O, iki durumda karşılaştığında en doğru olanını tercih eder) buyurdu. Demek ki küfür olan bir sözü, böyle durumlarda yalnız dil ile söylemek caizdir. Resulullah efendimiz, Hazret-i Ammar’a (Müşrikler eziyet ederse, yine böyle söyle) buyurdu. (İ.Asakir, İ.Mace)
Kâfirlerin galip olduğu yerde gerçeği söylememek caizdir. Şafii’de, zalim Müslümanlar arasında da caiz olur. Müslümanlar garip ve zayıf olduğu müddetçe kıyamete kadar her yerde caizdir. Çünkü, müminin kendinden zararı, mümkün olduğu kadar uzaklaştırması gerekir.
İmam-ı Kurtubi hazretleri, (Allahü teâlânın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirler, zalimler ve fasıklardır) mealindeki âyet-i kerimelerin ehli kitap olan gayrimüslimler için olduğunu bildiriyor. Diğer tefsir kitaplarında da böyle bildiriyor.
Sual: Bir hadiste, (Allah, içki içene, içirene, alıp satana, yapana, taşıyana ve parasını yiyene lanet etti) dendiğine göre, şarap fabrikasına üzüm, bira fabrikasına arpa veya rakı fabrikasına anason satmak caiz midir? CEVAP İçkinin kendisi haram olduğu için bunu alıp satmak, saklamak, taşımak caiz değildir. İçki fabrikasına üzüm, arpa, anason satmak veya taşımak caizdir. Çünkü bunların kendileri haram değildir. Bu hususta muteber kitaplardaki bilgileri aşağıdaki yazımızda bildirdik.
Sual: İslamiyet ile idare edilmeyen bir ülkede yaşıyorum. Kilise tamir etmek, şarap fabrikasına üzüm satmak caiz olur mu? Yahut şarap fabrikasına üzüm taşımam caiz midir? Bazı hocalara sordum, kesinlikle haramdır diyorlar. CEVAP
Dürr-ül-muhtar kitabında diyor ki:
Üzüm şırasını şarap yaptığı bilinen bir kimseye satmak caizdir. Çünkü günah şıranın kendisinde değildir. [Şıradan pekmez de, sirke de yapılabilir.], Şıra [şarap yapılarak] değişikliğe uğratıldıktan sonra alınıp satılması günah olur.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Şarap yapan Müslümana üzüm satmak caizdir. (Kimya-i Saadet)
İbni Âbidin hazretleri bâgîleri, âsîleri anlatırken buyuruyor ki:
Fitne yapanlara, âsîlere silah satmak, tahrimen mekruhtur. Fakat, silah yapmaya yarayan eşyayı, mesela demir satmak mekruh değildir. Yani, günah yapmakta kullanılan şeyin kendini satmak, tahrimen mekruh olur. Bu şeyi hazırlamaya yarayan maddeleri satmak ise, tenzihen mekruh olur. Çalgıları satmak da tahrimen mekruh olup, çalgı yapılan tahtayı, çalgıcıya satmak, tenzihen mekruh olur. Dövüş horozunu da, fasıklara satmak tenzihen mekruhtur. Çünkü, horoz eti için satılır. Dövüş için satılmaz. Şarap yapana üzüm satmak da tenzihen mekruhtur. Çünkü, kendileri haram işlemekte kullanılmaz. Haram olan şeyin hazırlanmasında kullanılır. Bunları, helal olan yere satamayan kimsenin, tenzihen mekruh olan yere satması caizdir. (Redd-ül Muhtar)
İslami ülkede caiz olunca, gayri İslami ülkede ise caiz olduğunda hiç şüphe kalmaz. Şarap fabrikasına üzüm, bira fabrikasına arpa taşımak da bunun gibi caizdir.
Kilise tamirinde çalışmak mekruh değildir. Çünkü, bu işin kendisi günah değildir. (Bezzaziyye) Yine İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Ücret ile kâfirin şarabını taşımak, kilise tamir etmek ve Hıristiyana zünnar [papaz kuşağı] gibi küfür alametlerini satmak İmam-ı a’zama göre caizdir. (Redd-ül Muhtar 5/251)
Dini konularda bilmeden konuşmanın vebali, fetva nakletmenin mesuliyeti çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Fetva vermeye en cüretli olanınız, ateşe [girmeye] en cüretli olanınızdır.) [Darimi]
(Bilmeden fetva verene, yer ve gökteki melekler lanet eder.) [İbni Lâl, İbni Asakir]