ARA
SORULARLA İSLAMİYET / SESLİ

Eshab düşmanları diyor ki:
“Bu üç halife, birkaç iyi iş yapmışlarsa da, daha sonra kötülük yaparak, verdikleri sözü bozmuş ve Allah da rızasını onlardan kaldırmıştır. Peygamber, Ali’nin halife olmasını emrettiği halde, bu emre uymadılar. Fatıma’yı incittiler. Hadis-i şerifte, (Onu inciten, beni incitmiş olur. Beni inciten de, Allah’ı incitir) buyurulmuştur. Ahzab suresinde, (Allah’a ve Resulüne eziyet edenlere, dünyada da, ahirette de lanet olsun) buyuruldu. Bu kötü işlerinden, üç halifenin üçünü de kötülemek ve onlara sövmek gerekir.”

Bu sözlerle Allahü teâlâ hâşâ cahillikle suçlanmış oluyor. Allah onların ne yapacaklarını bilmiyor muydu? Allah’ın zatı gibi sıfatları da ebedidir. Birkaç seneliğine razı olup, sonra rızasını kaldırmaz. Allah verdiği sözden dönmez. (Al-i İmran 9)

İlk dört halifeyi kötülemek Resulullahı kötülemek olur. Resulullah, âlemlere rahmet idi, çok kıymetli idi, Onun ehl-i beyti, hanımları ve eshabı da çok kıymetli oldu. (Feth 29)

Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim] (Bu dört halife, aynı zamanda Eshardan idi.)

Allahü teâlâ, ağaç altında söz veren Eshabdan razı olduğu zaman, onların niyetlerini elbette biliyordu. Allahü teâlâ, onların verdiği sözü beğenince, iman ile giderler. Çünkü, Allah, ileride kâfir olacakların hiçbir işinden razı olmaz. İmansız ölecek olanlar, güzel iş yapsa da, Allah bunların, böyle işlerini de beğenmez. Kâfirlerin yaptığı güzel işler için, Nur suresi, 39. âyetinde (Kâfirlerin yaptığı güzel işler, çölde görülen seraba benzer. Susuz olanlar, bunu uzaktan su sanır. Yanına gidince, bir şey bulmaz.) ve Maide suresi, 57. âyetinde, (Kâfir olarak ölenin yapmış olduğu bütün iyi işleri yok olur. Dünya ve ahirette fayda vermez) buyuruldu. Ahirette işe yaramayacak olan bir işten, Allah razı olur demek, Allah’ın sıfatlarını inkâr etmek olur.

Hazret-i Ali’nin ilk halife olmasını, Resulullah bildirmedi. Eğer bildirseydi, Hazret-i Ali, bu emri gizlemez, açıkça söyler ve Hazret-i Ebu Bekir’in halifeliğini kabul etmezdi. Nitekim Hazret-i Ebu Bekir, (Halifeler Kureyş’tendir) hadis-i şerifini söyleyerek, Ensarın halife olmasını kabul etmedi. Ensar da, razı olup, halifelik isteğinden vazgeçtiler.

Fatıma’yı incitmemek için olan emir, her türlü incitmeyiniz demek değildir. Çünkü, Hazret-i Ali, onu birkaç defa incitti. İncitmesi suç olmadı. Bunun gibi, Resulullah, (Âişe’yi üzerek, beni incitmeyiniz! Biliniz ki, onun yatağında iken bana vahiy gelmektedir) buyurmuştu. Âişe’yi incitmenin, kendisini incitmek olduğunu bildirdi. Halbuki, Hazret-i Âişe, Hazret-i Ali’den elbette incindi. Bunun için (incitmeyiniz) emri, şeytana uyarak incitmeyiniz, demektir. Yoksa, İslamiyet’in, emrini yerine getirmek için üzmek yasak olmaz. (Biz Peygamberler, miras bırakmayız. Bıraktıklarımız, fakirlere sadaka olur) hadis-i şerifine uyarak Hazret-i Ebu Bekir, Fedek hurmalığının gelirini Hazret-i Fatıma’ya vermeyip fakirlere dağıttı. Hazret-i Ali de, halife olunca, Fedek hurmalığının gelirini Hazret-i Fatıma’nın mirasçılarına vermeyip, emre uyarak o da fakirlere dağıttı. (Reddi revafıd)

Şu halde, Hazret-i Ebu Bekir Fedek hurmalığı yüzünden suçlanırsa, aynı uygulamayı yapan Hazret-i Ali de suçlanmış olur. Hazret-i Ali’ye bu suçlamayı yükleyenler, anlaşılıyor ki Hazret-i Ali’nin değil, yahudi ibni Sebe’nin yolundadırlar. Hazret-i Ali hâşâ korkak mıydı, kimden korkuyordu, hem Hazret-i Ebu Bekir de Hazret-i Ömer de Hazret-i Osman da vefat etmişti. Üstelik halife kendisiydi, bütün yetkiler elindeydi. Demek ki Hazret-i Ali doğru olanı yapmıştı.

Ehl-i beyti sever görünerek
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberimizin Halifelerine sövmeye ibadet diyen din, nasıl bir dindir? Din büyüklerini sövmeyi, kötülemeyi, imanlarının temeli sanan kimselerin, doğru yoldan nasibi ne olabilir! Bunlar, on iki fırkadır. Hepsi de Eshab-ı kirama kâfir diyor. Olmadık şeyleri söylüyorlar. Dört Halifeden üçüne sövmeyi ibadet biliyorlar. Böyle kimseler hakkındaki azapları bildiren hadis-i şerifleri de işitince, bunları başkaları için sanıyorlar. Keşke gittikleri yolun manasını bilip, bu yoldan da kaçınsalardı. Peygamber efendimizin Eshab-ı kiramına düşmanlık etmeselerdi ne güzel olurdu! Hıristiyanlar da kendilerine İsevi diyor. Yahudiler de Musevi deyip hiçbiri kendilerine kâfir demiyor ve kâfir bilmiyorlar. Kendi dinsizliklerini beğenmeyenlere kâfir diyorlar. Hepsi de aldanıyorlar. Her ikisi de kâfirdir.

Eshab-ı kirama düşman olmayı, Abdullah bin Sebe adındaki bir yahudi dönmesi ortaya çıkardı.
Bunlar, galiba Ehl-i beyt-i nebeviyi kendileri gibi sanıyor. Onları da, Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’e düşman biliyor, onları da, kendileri gibi, iki yüzlü, münafık hayal ediyorlar. Hazret-i Ali’nin, üç halife ile meşhur olan dostluğunun siyasi ve gösteriş olduğunu ve onlara, haklı bilerek, kalbinden gelerek değil de, münafıklıkla, hürmet ve sevgi gösterdiğini zan ediyorlar. Ne kadar şaşılacak şeydir. Bunlar, Ehl-i beyti, eğer, Resulullahı sevdikleri için seviyorsa, Onun düşmanlarına da, düşmanlık etmeleri lazım gelirdi. Onun düşmanlarına, Ehl-i beytin düşmanlarından daha çok sövüp, lanet etmeleri icap ederdi. Bunlardan hiçbirinin, Resulullahın en büyük düşmanı olan ve mübarek vücuduna ve nazik ruhuna eziyet ve işkenceler yapan Ebu Cehile lanet ettikleri, sövdükleri görülmemiştir. Fakat, Resulullahın en çok sevdiği Hazret-i Ebu Bekir’i, Hazret-i Ömer’i, Hazret-i Osman’ı Ehl-i beytin düşmanı sanarak, âyet-i kerime ile ve hadis-i şerifler ile methedilmiş olan bu büyük zatlara lanet etmekten, çirkin şeyler söylemekten çekinmiyorlar. Bu nasıl Müslümanlıktır?

Ehl-i sünnet, dört Halifenin de hilafetinin doğru olduğunu, dördünün de halife olduğunu söylüyor. Çünkü, Peygamberimiz buyurdu ki, (Benden sonra, Halifelik otuz senedir). Bu gaybdan haber veren hadis-i şeriflerdendir. Otuz sene Hazret-i Ali’nin hilafeti ile tamam oldu. Bu hadis-i şerif, dört Halifeyi göstermektedir ve hilafet sıraları doğrudur. Bunlar ise, üç Halifenin hilafetinin doğruluğuna inanmıyor. Zor ile, kuvvet kullanarak halife oldular diyor. Hazret-i Ali’den başka kimse halife olamazdı diyorlar. Hazret-i Ali’nin üç Halifeye biat ve itaat etmesi, (takıyye) idi. Yani istemeyerek, idare etmek içindi diyorlar. Bu sözleri ile, insanların en iyisinin Eshabı arasında nifak, iki yüzlülük vardı, birbirlerini aldatarak geçiniyorlardı sanıyorlar.

Çünkü, bunlara göre Hazret-i Ali’yi sevenler ile sevmeyenler, senelerce birbirleri ile yalancıktan sevişmişler. Kalblerindeki ayrılığı saklamışlar, düşmanlıklarını dostluk şeklinde göstermişler. Bunlara göre, Peygamberimizin mübarek sohbetinde edeplenen, yetişen Eshab-ı kiramın hepsi, hileci, yalancı ve iki yüzlü oluyor. Kalblerinde olanı saklayıp, olmayanı gösteriyorlar. Bunun için de, bu ümmetin en kötüsü, onlar oluyor. Sohbetlerin, derslerin en fenası da, Resulullahın sohbeti oluyor. Çünkü, bu kötü huylar, Ondan sirayet etmiş bulunuyor. Bunlara göre, asırların en kötüsü, Eshab-ı kiramın asrı oluyor. Çünkü, onların asrı, güya düşmanlık, intikam ve iki yüzlülük ile dolu bulunuyor. Halbuki, Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde Fetih suresinde, mealen, (Onlar kendi aralarında devam üzere ve pek fazla merhametlidirler) buyurmaktadır.

Bu ümmetin önde olanları bu kadar kötü huylu olursa, sonradan gelenlerinde artık iyilik bulunabilir mi? Bunlar, Peygamber efendimizin sohbetinde bulunmanın üstünlüğünü ve bu ümmetin ne kadar hayırlı, kıymetli olduğunu bildiren âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri acaba görmemişler mi, duymamışlar mı? Yoksa, bunları duyup da inanmamışlar mı? Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri bizlere onlar öğretti. Eshab-ı kiram kötü olursa, onlardan öğrenilen din de kötü olmaz mı? Bunların maksadı, yoksa, bu perde altında dini yıkmak mıdır ve İslamiyet’i ortadan kaldırmak mıdır? Ehl-i beyti sever görünerek, İslamiyet’i yok etmeye uğraşıyorlar. Keşke Hazret-i Ali’yi sevenlere kıymet verselerdi de, bari bunlara iki yüzlülük damgasını vurmasalardı. Hazret-i Ali’yi sever ve sevmez sandıkları Eshab-ı kiram, otuz sene birbirleri ile yalan, kin ve iki yüzlülük yaparak geçinmişlerse, bunların neresinde iyilik kalır? Hangi sözlerine inanılabilir?

Hazret-i Ali için de, iki yüzlülük yapıp, sustu diyorlar. Onun Şeyhaynı, yani Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’i metheden sözlerine acaba ne diyecekler. Halife iken, birçok insan arasında söylediği, üç Halifenin hilafetlerinin doğruluğunu bildiren sözleri karşısında ne yapacaklar? Çünkü, iki yüzlülükle, hilafet kendi hakkı olduğunu ve üç Halifenin hilafetlerinin haksız olduğunu söylemedi diyorlarsa da, onların hilafetlerinin doğru olduğunu ve kendisinden daha yüksek olduklarını söylemesi lazım değildi. Bundan başka, üç Halifenin üstünlüğünü bildiren hadis-i şeriflere ve bunları ve başkalarını Cennet ile müjdeleyen hadis-i şeriflere ne diyecekler? Çünkü, Peygamber efendimiz de, iki yüzlülük yaptı demeleri caiz değildir. Peygamberlerin doğruyu bildirmeleri lazımdır. Daha, daha! Bunları metheden âyet-i kerimelere ne diyecekler? Allahü teâlâya da mı dil uzatacaklar?

Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde Tevbe, Maide ve Mücadele ve Beyyine surelerinde buyuruyor ki, (Biz onların her birinden razıyız. Onların her biri de, Allah’tan razıdırlar.) Demek ki, hem sevmiş, hem de sevilmişlerdir.

Araf ve Hicr surelerinde mealen, (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruyor. Yani kalblerindeki kin, hıyanet ve birbirlerine düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Bu âyet-i kerime gösteriyor ki, hiçbir sahabi, hiçbir sahabi için haset ve kin besleyemez. Bunların kökü onlardan sökülmüş, atılmıştır.

Bu âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler gösteriyor ki, Allahü teâlâ ve Onun Resulü, Sahabe-i kiramın hepsini adil bilmiştir. Allahü teâlânın ve Onun Peygamberinin adil bildiği kimseleri, başkalarının adil bilmemesinin ne ehemmiyeti ve zararı olur?

Evet bu söylediklerimiz, Hazret-i Ali’yi, Peygamber efendimizi sevdiği ve saydığı için sevenler ve sayanlar içindir. Amma bir kimse, Muhammed aleyhisselamı araya katmadan, onu doğrudan doğruya seviyorsa, buna sözümüz yoktur. Zira söz anlamaz. Bunun maksadı, din-i İslamı yıkmak, ahkam-ı İslamiyeyi bozmaktır.

Bunlar Hazret-i Muhammedi (aleyhisselam) aradan kaldırarak, Onsuz bir din kurmak, doğruca imam-ı Ali’yi sevmek ve ona bağlanmak istiyorlar. Muhammed aleyhisselamdan yüz çevirmek, başka birini Ondan daha büyük, daha sevgili bilmek küfürdür, dalalettir, zındıklıktır. İmam-ı Ali bunları sevmez. Eshab-ı kiramın hepsi ve Hazret-i Osman ile Hazret-i Ali, hep Peygamberimizin hatırı ve sevgisi için sevilir. Zira, (Onları seven, beni sevdiği için sever. Onlara düşman olan, bana düşmanlık etmiş olur) buyurmuştur.

Eshab-ı kiramı aşağılamak nasıl caiz olur ki, onlar din-i İslamı yükseltmek ve Resulullaha yardım etmek için, insan gücünün üstünde çalışmışlar, din uğrunda gecelerini, gündüzlerine katmışlardır. Mallarını Allahü teâlâ yolunda feda ettiler. Akrabalarını, ailelerini, çocuklarını, vatanlarını, evlerini, akarsularını, tarlalarını, ağaçlarını Resulullahın sevgisi yolunda terk ettiler. Onun mübarek vücudunu kendi vücutlarına ve Onun sevgisini, mallarının ve evlatlarının sevgisine tercih ve takdim ettiler.

Bunlar, onlardır ki, sohbet, yani arkadaşlık şerefine nail ve o sohbette, başkalarına nasip olmayan bereketlere ve derecelere malik oldular.

Bunlar onlardır ki, vahyi, yani Kur’an-ı kerimin inmesini görmek ve Cebrail ile beraber oturmak şerefine kavuştular. Mucizelere, harikalara şahit oldular. Başkalarına işitmek nasip olan nimetleri ve ilimleri gördüler. Onlardan sonra kimseye verilmeyen kalb temizliği, ruh olgunluğu, onlara verildi.

Bunlar onlardır ki, başkaları dağ kadar altın sadaka verse, onların bir avuç arpa sadakası sevabına, hatta yarısına yetişemez.

Bunlar onlardır ki, Allahü teâlâ, onları Kur’an-ı kerimde methederek, (Onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) buyurdu. Sure-i Fetih sonunda da onlara kızanlara, düşman olanlara (Kâfirler) buyurdu.

Sakının! Din büyüklerine dil uzatmaktan, İslam’ın büyüklerini kötülemekten sakının! Aman sakının! Çok sakının! (Mektubat, 2.c. 36.m.)


Mümine kâfir diyenin kendisi kâfir olur
Şeyhaynı [Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’i] sövmek küfürdür. Şeyhaynı sövmek, onlara düşmanlık etmek demektir. Onlara düşmanlık ise, küfürdür. Çünkü, hadis-i şerifte, (Onlara düşmanlık bana düşmanlıktır. Onları incitmek, beni incitmektir. Beni incitmek de, Allahü teâlâya eziyet etmektir) buyuruldu. Ali bin Hasan ibni Asakir’in bildirdiği hadis-i şerifte, (Ebu Bekir ile Ömer’i sevmek imandır. Bunlara düşmanlık küfürdür) buyuruldu. Bir mümine kâfir diyen kâfir olur. Bir hadis-i şerifte, (Bir kimse bir mümine, onun kâfir olduğunu bildiren bir söz söylerse, [mesela Ey Allah’ın düşmanı derse] kendisi kâfir olur) buyuruldu. O halde, Şeyhayna kâfir diyen, onları kâfir bilen, kâfir olur. Biz iyi biliyoruz ki, Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer mümindirler. Allahü teâlânın düşmanı değildirler. Cennet ile müjdelenmiştirler. O halde, bunlara kâfir diyen, kâfir olur.

Zamanın büyük âlimi olan Ebu Züra Razi buyuruyor ki:
(Resulullahın Eshabından birisini kötüleyen kimse, zındıktır. Çünkü, Kur’an-ı kerim, elbette doğrudur, Resulullah elbette doğru söyler. Bizlere bunlardan gelen haberler, elbette doğrudur. Bunların hepsi, Eshab-ı kiramı övmekte, yükseltmektedir. Bunları kötülemek, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere inanmamak olur. Bu ise, zındıklık, dalalet, sapıklıktır.)

Sehl bin Abdullah Tüsturi buyuruyor ki:
(Eshab-ı kiramı büyük bilmeyen kimse, Resulullaha iman etmiş olmaz.)

Abdullah bin Mübarekten soruldu ki, Hazret-i Muaviye ile Ömer bin Abdülaziz’den hangisi daha üstündür? Cevabında buyurdu ki, Hazret-i Muaviye Resulullahın yanında giderken, atının burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den kat kat daha üstündür. Böylece, Resulullahın sohbetinin ve mübarek yüzünü görmenin sebep olduğu yüksekliğe, hiçbir yükseklik yetişemeyeceğini bildirdi. Bu üstünlük, başka bir kıymet karışmadan yalnız sohbetin üstünlüğüdür ve bütün Eshabda vardır. Buna başka kıymetler de ekleyen, mesela Resulullah ile birlikte cihad eden ve sonra gelen müminlere, Ondan işittiklerini bildiren veya Onun uğrunda malını harceden sahabi elbet daha yüksek, daha üstün olur. Hiç şüphe yok ki, iki Halife, Eshabın büyüklerindendi. Hatta, en üstünleriydi. O halde, Şeyhayna kâfir demek, hatta, biraz küçültmek, küfür olur. Zındıklık olur. Doğru yoldan ayrılmak olur.

Şemsüleimme Muhammed bin Ahmed Serahsinin (Muhit) kitabında diyor ki:
(Şeyhaynı kötüleyen imamın arkasında namaz kılmak caiz değildir. Çünkü bu, Ebu Bekir’in halife olduğunu kabul etmiyor. Halbuki, Onun hak halife seçildiğini bütün Eshab sözbirliği ile bildirdi).

Tahir bin Ahmed Buhari’nin (Hulasa) adındaki fetva kitabında diyor ki:
(Ebu Bekir’in hilafetine inanmayan kâfir olur. Bid’at sahibi olanın arkasında namaz kılmak mekruhtur. Bid’ati küfre varırsa ona uyanın namazı sahih olmaz. Küfre sebep olmazsa, sahih fakat mekruh olur. Ömer’in hilafetine inanmayanın da kâfir olduğu, daha doğrudur.)

Bunların Halifeliklerine inanmayan kâfir olunca, ya bunlara sövenlerin, lanet edenlerin ne olacağını düşünmeli. Görülüyor ki, bu taşkınlıklara küfür demek, âyet-i kerimelere, hadis-i şeriflere ve din âlimlerinin sözlerine tam uygun olmaktadır.

İyi bilinmelidir ki, Eshab-ı kiramın işlerine karışmak, onlar hakkında, aklına geleni söylemek, bir Müslüman için, son derece edepsizlik ve zavallılıktır. Müslüman ismini taşıyan kimse, Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıkları, çekişmeleri, Allahü teâlâya bırakmalı, hepsini iyi bilmelidir. Onları sevmek Muhammed aleyhisselamı sevmek demek olduğunu bilmelidir. Çünkü, (Onları seven, beni sevdiği için sever) buyurdu. Bir Müslüman için, kurtuluş yolu, ancak budur.

İmam-ı Şafii hazretleri buyuruyor ki:
(Eshab-ı kiram arasındaki kanlara, ellerimizin bulaşmasından, Allahü teâlâ, bizleri koruduğu gibi, biz de dilimizi karıştırmaktan koruyalım.) Ömer bin Abdülaziz hazretleri de böyle söylemiştir.

Eshab-ı kiramın hiçbirine haklı idi, yanıldı gibi söylememiz doğru değildir. Hepsi için de, yalnız iyi olduklarını söylememiz lazımdır. Hadis-i şerifte de böyle buyuruldu. (Eshabım anıldığı zaman, dilinizi koruyunuz) hadis-i şerifi gösteriyor ki, Eshabım anıldığı zaman, birbirleri ile olan muharebeleri söylenildiği zaman kendinizi koruyunuz. Bir kısmını beğenip, ötekilerini kötülemekten sakınınız! Bu emre uymak lazımdır. (Reddi revafıd)