Ebu İshak İbrahim, Allah adamlarından.
Kalbi, Allah aşkıyla yanıyordu durmadan.
Tatlı dil, güler yüzlü, hem dahi çok cömertti.
Dillere destan oldu herkese merhameti.
Onun en sevdiği iş, sıkıntıda olana,
İyilik yapmak idi, böyle darda kalana.
Bir haram ve günahı, işlemezdi o zinhar.
Allah korkusu ile, ağlardı çok zamanlar.
Vâz için açtığında hikmet dolu ağzını,
Onbinlerce müslüman, dinler idi vâzını.
O yerden, fersah fersah uzak yerlerde bile,
İnsanlar, dinliyordu vâzını tamamiyle.
Yine o, Kahire'de bir gün vâzediyordu.
Mahşeri bir cemaat vâzını dinliyordu.
Öyle tesirliydi ki nasihat ve sözleri,
Çok zaman ağlatırdı, dinleyen kimseleri.
O anda, Kahire'nin çok uzak bir köyünde,
Bir kadın da dinlerdi, vâzı evin önünde.
Hem hamur yoğuruyor, hem vâzı dinliyordu.
Hem de, iki gözünden, göz yaşı iniyordu.
Kendinden geçti kadın, daha sonra giderek.
Önündeki hamuru, gelip yedi bir köpek.
O anda Ebu İshak, vakıf oldu bu hale.
Vâzında bu durumu, getirdi şöyle dile:
(Falan köyde bir hanım, evde vâzı dinliyor.
Halbuki haberi yok, köpek hamuru yiyor.)
Cemaat, bu sözlerden bir şey anlamadılar.
Dediler ki: (Muhakkak bunun bir hikmeti var)
Kadın bunu duydu ve kendine geldi hemen.
Gördü ki, hamurunu, köpek yer hakikaten.
O yine buyurdu ki vâz içinde bir kere:
(Kalenin kapısından, birisi düştü yere.)
Cemaati, hiç bir şey anlamadı bundan da.
Dediler: (Elbette ki, bir hikmet var bunda da.)
Nihayet araştırıp, bildiler ki sonradan,
O yerde, kendisini hiç sevmeyen bir adam,
O gün, kale üstünde gezerken başı dönmüş.
Sonra da, baş aşağı yuvarlanmış ve ölmüş.
Bu zat, bir sohbetinde buyurdu: (Haya, edep,
Hayatın her anında, lazımdır insana hep.
Herhangi bir mümini, görürseniz siz eğer,
Mütevazı davranıp, verin kıymet ve değer.
Zira hiç belli olmaz, o gördüğün, kim bilir,
Allah'ın çok sevdiği, bir veli olabilir.
İhtiyatlı davranmak lazımdır bunun için.
Duasını almaya bakmalı her kişinin.
Zira büyüklerimiz, şöyle bildirmişlerdir:
Her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bil.)