Hindistan'da yetişen evliyâdan ve Çeştiyye yolunun büyüklerinden. İsmi Muhammed, babasınınki Ahmed Buhârî'dir. Lakabları; Mahbûb-i İlâhî (Allah'ın sevgilisi), Sultân-ül-Meşâyıh ve Nizâmeddîn Evliyâ'dır. Nizâmeddîn Evliyâ, 1238 (H.636) senesinde Bedâyun'da doğdu. 1325 (H.725) senesinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. Doğar doğmaz Kelime-i şehâdet söylediği bildirilen babası Seyyid Ahmed Buhârî, doğuştan velî idi. Aynı şekilde, annesi Bibi Züleyha Hâtun, dindar bir hanımdı. Zamânını dâimâ duâ ve ibâdetle geçirirdi. Duâsının kabûl olduğu meşhûrdur. Nizâmeddîn Evliyâ'nın baba tarafından dedesi Hâce Seyyid Ali Buhârî ile, anne tarafından Hâce Arab Buhârî kardeş çocuklarıydı. Her ikisi de, Hindistan'a Buhârâ'dan Sultan et-Tamîs zamânında hicret etmişler, Lâhor'da kısa bir müddet eğleştikten sonra, dâimî olarak yerleştikleri Bedâyun'a gelmişlerdi. Birçok büyük ulemâ ve evliyâ, dâimî olarak bu şehre yerleşmişlerdi.
Bu zat namaz hakkında buyurdu ki bir derste:
(Namaz, müslümanlığın temelidir elbette.
Nasıl sağlam bir temel lazımsa bir binaya,
Namazsız müslümanlık, mahkumdur yıkılmaya.
Namaz, sık sık Allah’ı hatırlatırsa nasıl,
Namazı terk etmek de, unutturur velhasıl.
Onu unutanları, affetmez cenab-ı Hak.
Öyleyse namazları kılmalıdır muhakkak.
Hem dünya, hem ahiret saadetinin zaten,
Kapı anahtarıdır namaz kılmak esasen.
Her kim, bu anahtarı geçirirse eline,
Girer iki cihanın, tüm saadetlerine.
Bunu ele geçirmek, herkesin elindedir.
İnanan insan için, bu, hiç de zor değildir.
Sonra, namaz kılmanın zevkine varan insan,
Artık hiç bırakamaz, kılar hep muntazaman.)
Bir gün de buyurdu ki: (Bilcümle ibadetler,
Namaz içerisinde mevcuttur birer birer.
Hem tesbih, hem salevat, hem de Kur’an okumak.
Kıyam, rüku ve secde, hem kade’de oturmak.
Mesela gördüğümüz şu ağaçlar ve otlar,
Kıyamda durur gibi, hepsi dik duruyorlar.
Dört ayaklı hayvanlar, başları önlerinde,
Yürür ve dolaşırlar rüku vaziyetinde.
Diğer cansızlar ise, dağlar, taşlar, hep bir bir,
Kade’de durur gibi, yere serilmişlerdir.
Namaz kılan bir kimse, işte bütün bunları,
Bir ibadet olarak, yapar hep ayrı ayrı.
Hem amelleri yazan vazifeli melekler,
Herkese, sabah akşam, iki defa gelirler.
Birinin vazifesi bitmiştir döner geri.
Henüz başlayacaktır göreve diğerleri.
O dönen meleklere, sorar ki Hak teâlâ:
(Ne halde bıraktınız kullarımı dünyada?)
Onlar, Hak teâlâya ederler ki şöyle arz:
(Biz ondan ayrılırken, kılıyordu o namaz.)
Rabbimiz, meleklere buyurur ki cevaben:
(Sizler şahit olun ki, affettim onları ben.)
Yine, (Evlerinizi kabir yapmayın!) diye,
Buyurmuştur o Server hadiste Sahabeye.
Yani namaz kılmamak suretiyle, siz sakın,
Evinizi, mezarlık ve kabristan yapmayın.
Zira özrü olmadan, sırf tembellik ederek,
Bir mümin, beş vakitten ederse birini terk,
Bir namaz terki için, o kişi, Cehennemde,
Azap çeker mazallah yetmişbin sene hem de.
Bu korkunç akıbeti düşünen bir müslüman,
Kılar namazlarını, beş vakit muntazaman.)