Doğu Anadolu'da yetişen büyük velîlerden. Silsile-i aliyye adı verilen büyük evliyânın otuz üçüncüsüdür. Osmanlı Devletinin son devirlerinde yaşamıştır. Seyyiddir. "Hazret-i Şeyh" ve "Allâme" lakapları vardır. "Arvâsî" denmekle meşhûr olmuştur. Babası, Seyyid Abdülhamîd Arvâsî'dir. Annesi aynı âilenin Doğu bâyezid kolundan Seyyid Hacı İbrâhim Efendinin kızı Seyyide Emine Hanımdır. 1825 (H.1241) senesinde Van'ın Bahçesaray (Müküs) ilçesine bağlı Arvas (Doğan yayla) köyünde doğdu. 1895 (H.1313) senesinde aynı köyde vefât etti. Kabri oradadır ve sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir.
İnsanı, dünyada ve âhirette felaketlerden, sıkıntılardan kurtaracak şey, ancak namazdır.
Bu zat buyuruyor ki: Namazı, tam huşuyla,
Kılmalı ki, o zaman erilir kurtuluşa.
Nitekim buyurdu ki Kur’anda cenab-ı Hak:
(Müminler, kurtuluşa erecektir muhakkak.)
Âyetin devamında şöyle buyurmaktadır:
(Onlar, namazlarını huşuyla kılanlardır.)
Resul de buyurdu ki: (Şartlarına uyarak,
Bir mümin, huşu ile ve Allah’tan korkarak,
İki rekat bir namaz kılar ise ihlasla,
Küçük günahlarını affeder Hak teâlâ.)
Sordular ki: (Efendim, namazda huşu nedir?)
Buyurdu: (Korku üzre namaz kılmak demektir.)
Peygamber Efendimiz namaza durduğunda,
Göğsünün kemikleri gıcırdardı o anda.
Hatta bir tencerede su kaynıyormuş gibi,
Fokurtu seslerini duyardı her sahabi.
İbrahim Peygamber de, namaz kılsa ne zaman,
Kalbinin hışırtısı duyulurdu uzaktan.
Hazret-i Ali dahi, namaza durduğunda,
Vücudu titremeye başlıyordu o anda.
Korkudan, yüz rengi de değişirdi aşikâr.
Bu hal devam ederdi namaz bitene kadar.
Süfyan-ı Sevri dahi demiştir ki: (Bir namaz,
Huşuyla kılınmazsa, indallah makbul olmaz.)
Tadil-i erkan ile kılmalı ki elbette,
O namaz, sahibini kurtarsın ahirette.
Şartlarına uyarak kılınmazsa o eğer,
Hak teâlâ indinde, bulamaz kıymet, değer.
Nitekim Resulullah şöyle buyurmaktadır:
(Hırsızların büyüğü, namazından çalandır.)
Eshap sual etti ki o Server’e o zaman:
(Nasıl çalabilir ki bir kimse namazından?)
Buyurdu ki: (Rüku ve secdesini, kim şayet,
Tam yapmazsa, hırsızlık etmiş olur o elbet.)
Ve buyurdu: (Kim eğer, rüku ve secdelerde,
Belini yerleştirip, durmazsa bu yerlerde,
Kıldığı o namazı, noksan olur muhakkak.
Onun o namazını beğenmez cenab-ı Hak.)
Bir gün, yine o Server, gördü ki birisini,
Tam yapmıyor, namazın rüku ve secdesini.
Buyurdu: (Sen namazı, böyle kılarsan eğer,
Ölürsen, sana benim ümmetimden demezler.)
Bir gün de buyurdu ki: (Rükudan kalktığınız,
Zaman dik durmadıkça, tam olmaz namazınız.)
Yine buyurdular ki: (Secdeler arasında,
Tam dik oturmadıkça, tam olmaz o namaz da.)
Tadil-i erkandır ki işbu emredilenler,
Vacip, hatta farz dedi buna bazı âlimler.