Yine yayılıyordu her yerde islamiyet.
Müminlerin sayısı, gün be gün artıyordu.
Resul’e sevgileri daha çoğalıyordu.
Eziyet görseler de Kureyş kâfirlerinden,
Yine de hiçbirisi, dönmüyordu dininden.
Mekke’nin haricinde yaşayan kabileler,
İmana geliyordu artık hep birer birer.
Yani islamın nur’u, Mekke’nin haricine,
Çıkıp, ulaşıyordu kabileler içine.
Melik Necaşi’nin de imana geldiğini,
Muhacir müminlere ihsan eylediğini,
Duyunca da müşrikler, çılgına döndüler tam.
Bürüdü kalplerini, müthiş kin ve intikam.
Bunların acısını çıkarmak için bir gün,
Toplanıp, şu karara vardılar hep topyekün:
(Muhammed bin Abdullah, nerede görülürse,
Hemen öldürülecek, ne zaman, kim görürse.)
Kâfirler, bunun için çok yeminler ettiler.
Bütün gayretlerini hep buna sarfettiler.
Bu ölüm kararını öğrenen Ebu Talip,
Yeğenini düşünüp, oldu gayet muzdarip.
Derhal Beni Haşim’i toplayıp, verdi emir.
Dedi: (Onu korumak, bize ilk vazifedir!)
Onlar, (Peki) dedi ve Allah’ın Resulü’nü,
Şı’b-ı Ebu Talib’e çağırdılar o günü.
Yani Ebu Talib’in olduğu mahalleye,
Çağırdılar, orada ikamet eylemeye.
Resulullah, bilcümle Eshabı ile hemen,
O gün, o mahalleye yerleştiler tamamen.
Beni Haşim, Resul’ü alıp aralarına,
Sanki et'ten bir duvar ördüler etrafına.
Onu korumak için, seferber oldular hep.
Yalnız bu ittifaktan, ayrıldı Ebu Leheb.
O, sair müşriklerle olup bir ve beraber.
Onu öldürmek için kesildi bir cengaver.
Müşrikler gördüler ki, Resul ve Sahabesi,
Aynı bir mahalleye, toplanıp gitti hepsi.
Tekrar aralarında hemence toplandılar.
Konuşup, bu sefer de şöyle karar aldılar:
(Onlar ile kız alıp vermek, hiç olmayacak.
Hiçbir şey satılmayıp, bir şey alınmayacak.
Asla gidilmeyecek onların yanlarına.
Hiç uğranılmayacak hatta diyarlarına.
Onların kapısını, hiç kimse açmayacak.
Onlardan kimse ile, kimse konuşmayacak.
Bir barışma isteği, gelse bile onlardan,
Kabul edilmeyecek, geçse de uzun zaman.
Muhammed’i, bizlere teslim edene kadar,
Geçerli sayılacak yazılan işbu karar.)
Yazıp imza attılar kâfirler sonra buna.
Ve götürüp astılar, Kâbe’nin duvarına.