O kâfirler, Resul'e yapınca böyle eza,
Zevcesi kanalıyla duydu hazret-i Hamza.
Pür hiddet kâfirlerin yanına geldi hemen.
Kılıcı omuzunda, yayı elindeydi hem.
Kâfirler, gördü onun silahlı geldiğini.
Korku sardı bir anda hepsinin kalplerini.
Ebu Cehil, herkesten önce verdi beyanat.
Dedi ki: (Ben eyledim, kimsede yok kabahat.)
Haykırdı ki: (Ey zalim, ne idi ki sebebi,
O şerefli kimseye yaptın bu eziyeti.
Yeğenim olduğunu bilmez misin ey alçak!
Kendisine güvenen dokunur Ona ancak.)
Elindeki o yayla vurarak sonra birden,
Mel’unun kafasını yardı birkaç yerinden.
Saldıracak idi ki Hamza’ya diğerleri,
Mani oldu hemence, Ebu Cehil kâfiri.
Dedi: (Dokunmayınız, Hamza bunda haklıdır.
Bizim dün yaptığımız, apaçık haksızlıktır.)
Hazret-i Hamza’nın da müslüman olmasından,
Korkup, o kâfirlere böyle dedi o zaman.
Geldi Hazret-i Hamza oradan ayrılarak,
Allah’ın Resulü'nü Kâbe’de buldu ancak.
Dedi ki: (Ey yeğenim, aldım intikamını.
Vurup, yere akıttım Ebu Cehl’in kanını.
Üzülme, müsterih ol, bundan sonra o alçak,
Her zaman karşısında, artık beni bulacak.)
Buyurdu ki: (Ey amcam, sen iman etmeyince,
Ben müsterih olamam, mühim olan bu bence.)
Dedi ki: (Peki oğul, ne istersen yapayım.
Yeter ki, seni bugün biraz rahatlatayım.)
Buyurdu: (Sen kalırsan eğer küfür içinde,
Yarın yanar vücudun Cehennem ateşinde.
Beni sevindirmeyi istiyorsan sen şayet,
Peygamber olduğuma etmelisin şehadet.)
Ve hemen kendisine, son gelen âyetlerden,
Bir miktar okudu ki, şöyle idi mealen:
(Yerlerde ve göklerde ve bunlar arasında,
Ne varsa, hepsi Onun mülküdür esasında.)
Dedi ki: (Ey yeğenim, bizim, binbeşyüz kadar,
El ile yaptığımız bir sürü putumuz var.
Hiçbirisi, bir karış yere malik değildir.
Sen dersin ki, yer ve gök cümlesi Rabbimindir.)
Ve hemen oracıkta getirip şehadeti,
Kazandı böylelikle ebedi saadeti.
Dedi: (kati olarak inandım ki ben şuna,
Secde layık değildir o Rab'dan başkasına.
İnandım ki, sen dahi Onun Peygamberisin.
Bizleri, bâtıl yoldan Hakk'a davet edersin.)