Hatta bütün mübarek aza-yı şerifesi,
Bilcümle insanların yüz, aza ve sesinden,
Her yönüyle mükemmel ve güzeldi hepsinden.
Mesela güzel yüzü, yuvarlaktı bir miktar.
Ay gibi nurlanırdı, sevindiği zamanlar.
Bir şeye sevinip de, neşelendiği zaman,
Hemen belli olurdu bu, mübarek alnından.
Gündüz nasıl görürse o Server farz-ı misal,
Gece karanlıkta da, görürdü aynı minval.
Önünde olanları gördüğü gibi yine,
Ardındakileri de görürdü aynı böyle.
Gözde görmek halk eden Hak teâlâ, elbette,
Diğer uzuvda dahi kadirdir halk etmeye.
Yana veya geriye bakmayı etse talep,
Bütün bedeni ile dönüp de bakardı hep.
Mübarek gözlerinde kırmızılık vardı az.
Karası çok siyahtı, beyazı da çok beyaz.
İri ve güzel idi mübarek gözleri hem.
Mübarek kirpikleri uzundu ayriyeten.
İnce ve yay gibiydi, hem mübarek kaşları.
Ve yine kaşlarının açıktı araları.
Mübarek burnu dahi, çok güzeldi ve kibar.
Burnunun orta yeri yüksek idi bir miktar.
Mübarek dişleri de parlak idi ve beyaz.
Mübarek ön dişleri seyrekti hem de biraz.
Konuşmaya başlayıp, söz söylediği zaman,
Sanki nur çıkıyordu dişleri arasından.
Allahü teâlânın mahlukları içinde,
Hiç Ondan tatlı sözlü görülmedi bir kimse.
Sözleri gayet kolay anlaşılabilirdi.
Gönülleri alır ve ruhları cezbederdi.
İyi anlaşılması için de Fahr-i âlem,
Bazı zaman üç kere tekrar ediyordu hem.
Cennetin lisanı da arapça olacaktır.
Orada, Onun gibi hep konuşulacaktır.
O, güler yüzlü olup, gülmezdi söyler iken.
Mübarek dişleri de görünürdü gülerken.
Allah'ın Peygamberi, ne vakit gülse yine,
Nuru ışık verirdi duvarlar üzerine.
Peygamber-i zişanın ağlaması da, gayet,
Yine gülmesi gibi hafif idi nihayet.
Yani kahkaha ile hiç gülmediği gibi,
Yine yüksek sesle de ağlamazdı tabii.
Lakin ağladığında, gözlerinden yaş akar,
Hatta göğsünün sesi duyulurdu aşikâr.
Allah korkusundan ve Kur'anı duyduğunda,
Ağlıyordu bazan da, namaza durduğunda.