Seyyid Alaaddin’den gelen o mektup, hemen,
Okunmaya başlandı, vakit geçirilmeden.
Hükümdara hitaben yazmış ki o büyük zat:
(Allah'a hamd olsun ve Resulüne salevat.
Ey Halid, büyük dedem hazret-i Resulullah,
Bu fakire görünüp, buyurdu ki bu sabah:
(Evladım Alaaddin! Şu anda Semerkant'da
Bir rahibin yüzünden, müslümanlar pek darda.
O rahip, müminleri küçük düşürmektedir.
müslümanlar, acilen seni beklemektedir.
Bana gelmeden önce, Semerkant'a git hemen.
Kurtar o müminleri, o rahibin şerrinden.
Öyle güzel cevaplar veresin ki ilminle,
O da imana gelsin, senin bereketinle.)
İşte ey Sultan Halid, Peygamber Efendimiz,
Bize böyle emretti, rahat etsin kalbiniz.
Mektubu, biri ile size gönderiyorum.
Ben de, yarın acilen oraya geliyorum.)
Âlimler o mektubu, merakla dinlediler.
Hepsi, hayretlerinden hep tekbir getirdiler.
Zira o memleketle Semerkant arasında,
Tam bir aylık yol vardı, o günün şartlarında.
O yolcu, bu yolları bir günde kat’etmişti.
Kendi de, yarın için geliyorum demişti.
Âlimler, fevkalade sevinip şükrettiler.
(Hak teâlâ her şeye elbet kadir) dediler.
Ertesi gün, Sultan ve adamları, erkenden,
İstikbale çıktılar bu büyük zatı hemen.
Teşrifini beklerken büyük bir ümit ile,
Göründü uzaklardan, o, bir gurup veliyle.
En önde kendi vardı, hem de beyaz atında.
Bir gurup evliya da, geliyordu ardında.
Hepsi, ister istemez atlarından indiler.
Seyyid Alaaddin’i, tazimle beklediler.
Sultan, büyük hürmetle, öptü onun elini.
O da öptü sevgiyle, Sultan’ın gözlerini.
Buyurdu ki: (Ey Halid, Resul’ün emri ile,
Geldim ki, münazara edelim o rahiple.)
Hemence o rahibe bir haber gönderdiler.
Ertesi gün camide, bir araya geldiler.
Seyyid Alaaddin’i görünce hıristiyan,
Şehadeti getirip, oldu hemen müslüman.
Eğilip, hürmet ile öperek ellerini,
Dedi ki: (Kabul ettim, ben de islam dinini.
Zira gece rüyamda gördüğüm zat sizdiniz.
Bütün suallerime, bir bir cevap verdiniz.
Öyle tatmin edici verdiniz ki cevaplar,
Bir şüphe ve tereddüt kalmadı zerre kadar.
Uyanıp, söz verdim ki hemen kendi kendime,
Sizi görüp, gireyim ben de islam dinine.)