Âlim, ârif, veliy-yi kâmil olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî'nin büyük oğlu. Annesi büyük velî, kerâmetler sâhibi, Seyyid Fehîm-i Arvâsî hazretlerinin büyük oğlu M.Reşid Arvâsî'nin kızı Âişe Hanımdır. 1896 (H.1314) yılında Van'ın Başkale kazâsında doğdu. 1967 (H.1387) yılında vefât etti.
Hatice hatun ile Allah’ın Sevgilisi,
Namaz kılıyorlardı cemaatle ikisi.
Gördü hazret-i Ali onları bu hal ile.
Henüz on yaşındaydı, merak etti haliyle.
O Resule sordu ki: (Bu yaptığınız nedir?)
Buyurdu ki: (Ya Ali, Allah’a ibadettir.
O Allah ki, birdir ve hiç şerik yoktur Ona.
Seni davet ederim o Allah’a imana.)
Dedi ki: (Babam ile, meşveret eyleyeyim.
Sonra gelip bu babta, size cevap vereyim.)
Buyurdu ki: (Ya Ali, imana gelmez isen,
Bu sırrı, başkasına söyleme yine de sen.)
İki adım atınca, geldi ki hatırına,
Nasihat eylemişti bu babta babam bana.
Demişti ki: (Ya Ali, her ne derse Muhammed,
Hiç tereddüt etmeden tasdik eyle, kabul et.)
Şehadeti getirip, müslüman oldu hemen.
O oldu çocuklardan, ilk önce iman eden.
Resulullah uğrunda, yaptı çok fedakârlık.
Onu, kendi nefsine tercih etti o artık.
Bir gün yine mescitte, kılıyorken o namaz,
Sadaka talep etti, bir fakir ondan biraz.
Hatta hazret-i Ali, rükuda idi o an.
Yüzüğünü çıkarıp, bıraktı parmağından.
Onun bu hareketi, makbul geldi Allah’a.
Bir âyet nazil oldu hemen Resulullaha.
Maide suresinden, ellibeşinci âyet,
Gelerek, kendisini, Rabbimiz eyledi meth.
Hazret-i Hüseyin’le, yine hazret-i Hasan,
Henüz abdest almaya başladıkları zaman,
Benizleri sararır, korkudan titrerlerdi.
Onların bu halini gören, hemen sezerdi.
Bazısı sorardı ki: (Ey Hasan, ey Hüseyin!
Siz abdeste kalkınca titrersiniz, ne için?)
Derlerdi ki: (Az sonra, namaza duracağız.
Düşünün ki o zaman, kimin huzurundayız?)
Hazret-i Hüseyin de, kalkınca namaz için,
Adeta titriyordu üstünde seccadenin.
Derdi ki: (Kul, dünyada, büyük hükümdarlardan,
Birine, bir derdini arz edeceği zaman,
Korkarsa, benim dahi Rabbimden istediğim,
Gizli dileklerim var, nasıl titremeyeyim.)
Namaz vakti gelince, hem de hazret-i Hasan,
Titrer, şöyle söylerdi Allah’tan korkusundan:
(Allahü teâlânın, dağlara arz ettiği,
Lakin dağların bile kabul eylemediği,
Kulluk emanetini, tam yapmak üzereyim.
Bilmem ki, layıkıyla yapabilecek miyim?)