Sultan I. Abdülhamid Han, 1787 senesinde Vasıf Efendi’yi Büüykelçi olarak İspanya’ya gönderdi. Bu hadise, Vasıf Efendi tarafın dan “Sefaretname-i Vasıf Efendi” adıyla kitap haline getirildi.Madrid halkı Osmanlı Büyükelçisinin kral sarayına gideceği günü büyük bir merak ve heyecanla bekliyordu. Çünki ilk defa bir Osmanlı göreceklerdi. Güzergah üzerindeki bütün evlerin balkonları ve pencereleri adam almıyordu. Bir pencere 50 altına kiralanmıştı.Nihayet Vasıf Efendi göründü. Halk büyük bir tezahürata başladı. Bu muazzam kalabalık arasından güçlükle saraya ulaştı. Kral onu ayakta bekliyordu. Bu devirde yeryüzünde en geniş topraklara sahip devlet İspanya idi. Brezilya hariç bütün Orta ve Güney Amerika ile bugün Amerika Birleşik Devletlerinin eyaleti olan bir çok memleket o zaman İspanya kralının hakimiyeti altındaydı. Vasıf Efendi, başkatibinin elinden, Padişahın mektubunu aldı. Nâme-i Hümayunu üç defa öpüp başına koyduktan sonra, krala adım adım yaklaşıp önünde durdu:-Kürre-i Arzda mevcud cümle padişahların A’zam ve Ekremi, Şevketlû, Azametlû, Kudretlû, Kerâmetlû Padişahım ve Velinimetim, Efendimiz es-Sultan Abdülhamid Han İbni’s-Sultan Ahmed Han Hazret lerinin, haşmetlû Manzeletlû İspanya Kralı Cenablarına nâme-i hümayun-u inayet-meşhunlarıdır, diye yüksek sesle haykırdı.Kral, 75 yaşlarında bir pir-i ra’şedar idi. Nameyi aldı. Osmanlı devleti ve Osmanlı Padişahı ile, İspanya arasındaki –pek de mevcud bulunmayan- kadim dostluğu hakında kısa bir nutuk söyledi.Daha sonra Vasıf Efendi huzurdan çıktı ve kralın hazırlattığı araba ile, yine kralın, ikametine tahsis ettiği konağa gitti. Ertesi gün İspanya Başbakanını ziyaret etti. Başbakan, Vasıf Efendi’yi kapıda karşıladı ve pek çok ikramlarda bulundu. Altın ve gümüş takımlarla süslü büyük bir salonda beraberce yemek yediler. Sadrazamın mektubunu da Başbakana verdi.Bu sırada İspanya’da kıtlık vardı ve halk perişan vaziyetteydi. Vasıf Efendi, Madrid’den başka Gırnata’ya gitti. Burada Müslümanlar dan kalma eserleri gördü ve içi sızladı. Meşhur kütüphanesini de gezdi ve İspanyol katliamından kurtulabilen 5000 cildlik paha biçilmez kitapları inceledi. 10 kadar nefis bir hatla yazılmış Kur’ân-ı Kerim’den başka, fıkıh, kelam ve hadis kitapları da vardı. Vasıf Efendi hayli “mütehassir ve müteessir” olduğunu beyan ederek kütüphaneden ayrıldı.Bu arada kral da Granada’ya gelmişti. Onu av partisine davet etti. Av meydanında şapkasını çıkarıp Vasıf Efendiyi selamladı. Kral, vurulan bir geyiğin kalbini hançeriyle çıkarıp, dostluk nişanesi olarak ona verdi.Daha sonra Lizbon’a kadar giden Vasıf Efendi, buradan Sevilla, Cartagena ve Murcia şehirlerine giderek eski İslam eserlerini inceledi. Burada bulunduğu müddet zarfında İspanyol halkından büyük birr yakınlık gören Vasıf Efendi, onların orta boylu, esmer, sert karakterli olduğunu kaydediyor ve, sevdaya meyilli, tafrayı çok seven bir millet olarak tarif ediyor. Batıl itikadlarının çok olduğunu ve kendilerini fazla medhetmelerini de hayretle anlatıyor.