1683 II. Viyana hezimetinden sonra bütün Orta Avrupa’yı istila eden Avustur ya’nın elinden, bu ecdad yadigarı toprakları kurtarmak için bir çok askeri harekatta bulunan Osmanlı kuvvetleri, her seferinde mağlubiyete uğradılar. Sadece, Sultan II. Süleyman Han, dedesi I. Süleyman Han’ın fetheylediği Belgrad’ı geri alabildi. 1695’de tahta çıkan II. Mustafa Han, genç ve gözüpek bir hükümdardı. Padişah olur olmaz, kaybettiğimiz toprakların geri alınması siyasetini takibetmeğe başladı. 8 yıl süren kısa hükümdarlık devrinde 3 defa sefere çıkarak, bizzat Ordu-yu Hümayuna kumanda etti. Tahta çıktığı sene, ilk seferine çıkarak Lugoş zaferini kazandı. Ertesi sene tekrar sefere çıkılmasına karar verildi. 26 Nisan 1696 günü Edirne’de toplanan Divan-ı Hümayun, sefer hazırlıklarının tamam landığını Padişaha haber veriyordu. Kırım Hanı’na ve Orta Macar Kralı Tökeli İmre’ye haber salınarak, tiz günde orduya katılmaları emredildi. 18 Haziran günü Edirne’den yola çıkan Ordu, önce Filibe, sonra da Sofya’ya ulaştı. Burada gelen bir haberle; “55.000 kafir askerinin Petervaradin’de toplandığı” öğrenildi. Bu arada Tökeli İmre ve askerleri orduya katıldılar. Padişah Otağ-ı Hümayun’da onu kabul etti ve el öptürdü. Çok iltifatlar ederek yanında yer gösterdi.3 Ağustos günü Padişah ve Ordu-yu Hümayun Belgrad’a ulaştı. Buraya gelen bir haberci, Prens Frederik’in, 60.000 asker ve 108 top ile Temeşvar’a saldırdığını bildirdi. Bunun üzerine, önce Temeşvar’a hareket etme kararı alındı. Belgrad’a yakın olan Temeşvar kurtarılmazsa, Osmanlı ordusu rahat hareket edemezdi. 7 Ağustos’ta Tuna nehri geçildi. İnce Donanma Tuna üzerinde, orduyu takip ediyordu. 20 Ağustos günü Kırım Süvarileri orduya yetiştiler. Başlarında Kalgay, yani Kırım Hanı’nın oğlu bulunuyordu. Bunların bir kısmı Lehistan üzerine gönderildi.Nihayet düşman ordusunun karargah kurduğu, Temeşvar yakınlarındaki Ulaş ovası na varıldı. Avusturya ordusu kumandanı Prens Frederik yaman bir askerdi. Aynı zamanda Lerhistan kralı da seçilmişti. Yanında ünlü Mareşal Kont Caprara vardı. Bir çok şövalye, sırf Osmanlı’yı yenme zevkini tatmak için savaşa katılıyordu. İki tarafın da ordusu 100.000’den fazlaydı. Yalnız, düşman silah bakımından Osmanlı ordusundan çok üstündü. Osmanlı taarruzu ani başladı. Bu ilk hücum sonunda ölü ve yaralılar, sayılamayacak kadar fazlaydı. Avusturyalı General Joeng de ölenler arasında idi. Ulaş ovasının bir tarafı bataklıktı. Kırım süvariler, bu bataklığın arkasına gizlenmişlerdi. Kaçmak isteyenler, onların önünden geçmeye mecburdu. Fakat Osmanlı askerinin kaybı da fazlaydı. Padişaha birer birer şehid olanların isimleri geliyordu:“Yeniçeri ağası şehid oldu”“Eski Viyana muhafızı Zülfikar ağa cennete uçtu”“Kaç yaşındaydı?”“80’in üzerinde”“Baltacılar ağasının yarası da ölümcülmüş”“Sadrazamın kardeşi de ağır yaralanmış. Sol kolu kopmuş”İşte bu haberler gelirken Padişah atına atladı ve 9 fedai can yoldaşıyla birlikte son hücuma kalktılar. Tabii, bütün ordu da onlarla birlikte. Fazla zaman geçmeden, Padişah-ı Cihan, otağına geri döndü. Gözlerinin içi gülüyordu. Otağın içinde Kur’an-ı Kerim okuyan ve gözyaşlarıyla dua eden hocası ve Şeyhülislam Feyzullah Efendi’ye müjdeyi verdi:-Düşman kaçıyor hocam. Dualarınız kabul oldu. Sonra gözleri, o sırada hocasının okuduğu Âyet-i Kerimelere takıldı:“...Ey kafirler! Yine savaşa dönerseniz, biz de döneriz. Birliğiniz çok da olsa, size asla fayda vermez. Çünkü Allah, Mü’minlerle beraberdir”100.000 kişilik kafir ordusunun yarısı kaçtı. Geri kalan yarısı da Kırım süvarilerinin kılıçları altında bataklığa gömüldüler.Zaferden sonra Ordu-yu Hümayun Temeşvar’a girdi. Şeyhülislam hâlâ şükredi yor, hâlâ dua ediyordu.