ARA
OSMANLI HİKAYELERİ
 İstanbul’un fethinden önceki umumî hücûm için bütün hazırlıklarını tamamlayan Türk ordusu, 28 Mayıs akşam yemeğini müteâkip istirahate geçti. Güneş battıktan bir müddet sonra karanlık, İstanbul’u örttüğünde şehir halkı bir alev kümesinin ortasında kaldığını dehşetle farketti. Dört bir yanı alev alev yanıyordu. Hoca Sâdeddin Efendi bu manzarayı şöyle nakleder: “O gece pâdişah, zaferleri rehber edinen askerlerine kargı ve mızraklar üzerine meşâleler, şem’alar dikip ol yere batasıca kavmin karşısında mumlar yakarlar deyü buyurdu. Böylece meş’aleler gece karanlığında ışık salınca, yalın kılıçların çakıp parlatılmasına girişildi.
Düşmana aman ve gediklerin örtülmesine zaman vermiyeler deyü, pâdişahın fermânı gereğince asker, kalenin önünü yaktıkları ateşlerle aydın ederek hisar duvarını da çerağlarla ışıklandırarak; sanki kırmızı, yeşil çiçekler, gül ve laleler ile çevreyi süsleyip gülşen eylediler. Her yerden tekbir sesleri ile geceyi şenlendirdiler. Şehâdet surları ile günahların görüntülerinden ellerini yudular. Ol gece cihânı aydınlatmak için tutuşturulan ateşlere, yıldızların gönderdikleri ışıklar da eklenince aydınlık o hâle geldi ki, gündüz gibi olan yörede, düşmanın kederlerle kararan gözleri hayretler içinde kalıp, dünya gözüne kara bahtı gibi simsiyah gözüktü.”

Bizans halkı bu ışık ve sesleri dehşet içerisinde izlerken tam gece yarısı olunca “Mum Donanması” bir anda söndü. Bütün ordugâh karanlığa gömüldü. Bu hâl müdâfiler ve Bizans halkı arasında daha büyük bir moral çöküntüsü meydana getirdi. Bundan sonra bir buçuk saat kadar yalnız topların sesi işitildi. Gece yarısından iki saat sonra boru, tabl ve nakkâreler harp havası çalmağa başladılar. Ardından Osmanlı hücum kolları Allah Allah sadâları ile surlara saldırdılar...
Tüm İçerikler