Mehmet Paşa, Ulukışlalı bir Türkmendir. Asıl lâkabı “Oğuz” olmasına rağmen, İslâm harf lerindeki Kef ve Kaf harflerinin karıştırılmasından dolayı, hasımları onu “Öküz” diye anarlar. Babası Kumkapı semtinde öküz nalbantlığı yaptığı için, kendisini aşağılamak maksadı ile de kullanırlar bu sıfatı. Politikanın cilvesi işte. Ama tarihler, Mehmet Paşa’dan “Edib-i vakûr, vezir-i sahip-şuur” olarak bahsederler.Mısır Vâliliği, Osmanlı Devleti’nin ilk sırada yer alan gelir ve vergi kaynağıdır. O yüzden, hemen herkes, kısa zamanda zengin olabilmek için Mısır’a tayinlerini isterler. Kara Mehmet Paşa, bu göreve 27 yaşında iken tayin edilir. Sultan I. Ahmet Hân, yakışıklı ve namuslu genç vâliye, 17 yaşındaki kızı Gevher Sultan’ı verir. Hanımı yanında olduğu hâlde yola çıkar. Paşa, Mısır’da makamına oturur oturmaz, tebrikler başlar. Huzura önce vergi tahsildarları girerler. El öper ve yanyana sıralanırlar. Kapıdan çıkacakları vakit, birlikte getirdikleri sandığı bırakırlar. Paşa, onlar kapıdan çıkarken müdâhale eder:- Fazla heyecandan olacak herhâlde, şu sandığı unuttunuz.Kendisine âit olduğunu söylediklerinde, paşa anlar ki, daha ilk gün, bir ayak bastı hediye si getirmişlerdir. Hemen sorar:- Ne var bu sandıkta?- Dörtyüz kese altın Paşa hazretleri.Vâlinin suratı asılır. Devam ederler:- Canımız size kurban Paşam. Bir o kadarını da Sultan hanıma gönderdik.Mesele anlaşılır. Mısır’ın zengin hazinesini toplayanlar, halkı bundan sonra da istedikleri gibi soyacaklardır.Paşa, salonu titreten sesiyle bağırır:- Bre reziller! Bre Allahtan korkmazlar! Bre vicdansızlar! Sizde hiç mi ahlâk kalmadı? Defolun! Hepinizi görevden aldım!Sonra beraberinde getirdiği Divan’dan Hasan Çavuş’u çağırır ve emreder:- Bu altınları hazineye irad kaydedin ve İstanbul’a gönderin! Bu rezilleri de sürün! Bir daha Mısır’da görünmesinler