Kanuni Sultan Süleyman tahta çıkalı tam 46 sene olmuştu ve yaş da 73 olmuştu. Osmanlı devletiyle yaptığı her savaşta mağlup olan Avusturya İmparatorluğu, padişahın artık ölüm döşeğinde olduğu sanarak sınırlarımıza saldırıyor, Osmanlıya bağlı hristiyan beyleri, devlete karşı kışkırtıyordu. Devrin sadrazamı Sokollu Mehmet Paşa, Avusturya elçisini çağırarak:
-İhtiyar aslanı uykudan uyandırmayın. 46 yıldır cihad meydanlarında kılıç sallayan saadetlû padişahım hâlâ dinç ve gençtir. Onu asla savaşa teşvik etmeyin. Aslanım bir kere uyanırsa bütün haçlı devletler bir araya gelseler nafiledir.
Fakat Avusturya’nın tacizleri devam ediyordu. Bunun üzerine sefere karar verildi ve ordu-yu hümayun 1 Mayıs 1566’da Edirnekapı’dan hareket etti. Başta cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman bulunuyordu. Sadrazam Sokollu Mehmet Paşa’nın bütün karşı oymalarına rağmen padişah bu sefere de çıkmakta ısrar etmişti. Bacaklarında, kendisini çok rahatsız eden Nikris hastalığı vardı. Çok acı çekiyordu. Buna rağmen:
-Benim gibi bir padişah rahat döşeğinde ölmemelidir. Biz gaza meydanlarının beklediği bir hükümdarız, diyordu.
At üzerinde durmaya takati olmadığı halde, halkın kendisini dinç olarak görmesi için güçlükle ata binmiş,
-Padişahım devletinle çok yaşa!
Sadaları arasında atını yavaş yavaş sürüyordu. Halbuki birkaç gün önce hekimler, mutlaka arabaya binmesini tavsiye etmişlerdi. Ancak at üzerinde daha fazla duramadı, Edirnekapı’dan çıktıktan sonra padişahı hemen bir arabaya bindirdiler.
Ordu-yu hümayun, padişahın rahatça yol alabilmesi için ağır ağır ilerliyordu. Nihayet, daha önce Kanuni tarafından fethedildiği halde, birkaç ay önce Avusturya’nın eline geçen Zigetvar üzerine gidildi. 5 Ağustos günü kuşatma başladı. Bu kalenin etrafı üç sıra hendek ile çevrili olduğundan Osmanlı tarihinde buraya Adaşehir denirdi. Kuşatma aşladığı gün Kanuni, yatağa düştü. Uzun ve meşakkatli yolculuk padişahı çok sarsmıştı. Buna rağmen Sokollu Mehmet Paşa’yı sık sık çadırına çağırarak talimatlar veriyordu. Bir gün Paşa:
-Sultanım, eğer top sesleri sizi rahatsız ediyorsa, otağınızı biraz uzağa alalım, deyince,
-Sen ne söylersin Lala? Bu top sesleri bize ninni gibi gelir. Biz barut dumanları arasında ömrümüzü geçirdik. Allah bir kuvvet verse de asker evlatlarımızın saflarında yer alsak, dedi.
Aradan birkaç gün geçmişti. Top seslerinin arttığı bir akşam padişah yerinden fırladı. Bunu gören başhekim Bedrettin Çelebi yatağa doğru koştu ve
-Aman sultanım, ne yaptınız? Mübarek bedeninizi zedelersiniz. Yatınız, diye yalvardı.
Fakat padişah,
-Bu kale benim bağrımı yakar dilerim Hak’dan, ateşlere yana! Giydirin benim ak libaslarımı, verin kılıcımı. Yeniçeri evlatlarımla metrislere atlamak isterim.
Daha sonra ellerini kaldırdı ve:
-Yâ Rabbi! Zigetvar’ı almadan benim canımı alma! Diye dua etti.
Bu sırada Sokollu Mehmet Paşa huzura dahil oldu. Padişahı ayakta görünce şaşırdı ve ayaklarına kapandı
-Aman şevketlü sultanım, ne yaparsız?
Sultan Süleyman’ın sesi perde perde yükseliyordu:
-Neden mani olursuz? Ben padişahınız değil miyim? Ya sen lala, sen neden ikdam göstermezsin? Neden isbat-ı liyakat göstermezsin?
Fakat sesi birden kısıldı, Yanıbaşında bulunan Bedrettin Çelebi’nin omzuna dayandı. Bacaklarında takat kalmamıştı. Tam bu sırada dışarıdan davul sesleri gelmeye başladı. Bunlar zaferi müjdeliyor, Zigetvar’ın zaptedildiğini haber veriyordu. Bir anda otağ-ı hümayunda bir sessizlik oldu. Padişah ellerini kaldırarak:
-Yâ Rabbi sana şükürler olsun! Bana bu zaferi de görmeyi nasib ettin, dedi.
Çok heyecanlanmıştı. Birden fenalaştı ve yatağın üzerine yığıldı. Dudakları kıpırdıyor, yanındakilere işaretle birşeyler anlatmaya çalışıyordu. Ağzından son defa “Allah” sözü çıktı ve, 46 sene, sadece Osmanlı devletine değil, koca dünyaya hükmetmiş cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman, çok arzu ettiği harp meydanlarından birinde son nefesini verdi.