ARA
OSMANLI HİKAYELERİ
 1602 senesi Ağustos ayı. Budin kalesi Avusturya muhasarası altında. O yaz başında Osmanlı ordusu, Erdel üzerine sefere çıkmıştı. Bunu fırsat bilen Avusturya’lılar, Arşidük Matyas kumandasında kalabalık bir ordu ile, Osmanlı idaresi altındaki Budin üzerine yürüdüler ve ilk olarak, surları çok zayıf olan Peşte’yi kolayca zaptettiler. Kalede bulunan Rumeli beylerbeyi Lala Mehmet Paşa, emrindeki çok az kuvvetle müdafaaya hazırlanıyordu. Peşte’yi ele geçiren Avusturyalılar, kısa bir zaman sonra Budin’i muhasara ettiler. Aradan 1,5 ay gibi uzun bir zaman geçti. Artık kalede erzak ve cephane tüken mişti. Eğer bu kuşatma kış boyunca sürerse dayanmak çok zor, hatta imkansız olacak tı. Şehrin ileri gelenleri toplanarak bir karar vereceklerdi. Rumeli Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa, Budin Beylerbeyi Kadızade Ali Paşa, Kadı Hâbil Efendi ve Müftü Nasreddinzade Mustafa Efendi, Budin sarayında bir araya geldiler. Ali Paşa, top mermisi ve barutun tükendiğini arzetti. Kadı Hâbil Efendi, ümitsizliğe düşmeye mahal olmadığını, Allah’a sığınarak sonuna kadar iman,azim ve şerefe mücadele edilmesini, ne pahasına olursa olsun Kanuni Sultan Süleyman Han’ın bu yadigarının düşmana teslim edilmemesini telkin etti. Son sözü Lala Mehmet Paşa aldı:-Endişeye mahal yoktur, âsûde olunuz! Benim gittiğim yolda gider misiniz?Mecliste bulunanlar hep birden cevap verdiler:-Billah gideriz!Lala Mehmet Paşa sesini yükselterek tekrar sordu:-Benimle birlikte şehadet rütbesini cana minnet bilir misiniz?Nur yüzlü seksenlik Hâbil Efendi yerinden fırladı, gözleri dolu dolu idi. Paşaının ellerine sarıldı:-Seni bize Allah gönderdi, dedi.Lala Mehmet Paşa sedirden doğrulup ayağa kalktı. Yüzünde gülümseme vardı.-Öyle ise, dedi, azmimiz karşısında küffar eriyip gidecektir. Buradan defolup gidecektir. Hele siz Cuma gününe hazır olun, dedi. Meclis dağılmıştı. Herkesin gönlünde bir ümit ateşi yanıyordu. Cuma günü acaba ne olacaktı?Lala Mehmet derhal faaliyete geçti. Top mermileri bittiği için, kaledeki bütün fıçıları toplattı, içine barut ve demir parçaları doldurdu, fitilleri de içine koydu. Daha sonra eli silah tutanların hepsini Cuma sabahı kalenin meydanına çağırdı sabah namazını beraberce kıldıktan sonra zafer nasip etmesi için Allah’a dua edildi. Sonra da hep beraber kale kapısına doğru yürüdüler. En önde Lala Mehmet Paşa gidiyordu. Tam kapıdan çıkacakları sırada bembeyaz kaftanlar içinde, nur yüzlü Hâbil Efendi onlara yetişti. Elinde kocaman bir kılıç vardı. Lala Mehmet Paşa, -Efendi hazretleri, neden geldiniz? Siz geride kalıp bize dua ediniz. Biz cenge gideriz, deyince, Habil Efendi:-Biz de  din ü vatan uğruna şehid olmayı murad ederiz, dedi.Lala Mehmet Paşa durakladı, gözleri doldu. Muzaffer olacaklarına şimdi daha çok inanıyordu. Nihayet kapılar açıldı. İçi barut ve demir parçaları dolu fıçıların fitilleri ateşlenerek düşman hattına birbiri arkasına yuvarlandı. Biraz sonra müthiş bir gürültü başladı. Sanki yer gök sarsılıyordu. Gürültü biter bitmez Lal Mehmet Paşa kılıcını çekti, ileriye fırladı. Onu ihtiyar Habil Efendi ve askerler takibetti. “Allah Allah Allah!” sesleri Budin kalesinin duvarlarında yankılanıyor, Macaristan ovalarını dolduruyordu. Habil Efendi:-Allah aşkı için, Peygamber aşkı için ileri. Cennet ileride! Diye bağırıyordu.O gün öğleye kadar kan ve ateş içinde boğuştular. Bir Osmanlı askerine, yüz düşman düşüyordu. Avustruyalılar hiç beklemedikleri bu saldırı karşısında neye uğradıklarını anlayamadan kaçmaya başladılar. Arşidük Matyas karargahını kaldırdı ve selameti firarda buldu. 
Tüm İçerikler