Bir gün cihân pâdişâhı Sultan Mehmed bin Sultan İbrâhim Hanın çuhadarlarından Kara Mehmed isminde birinin dizlerine sızı inip, kötürüm oldu. Pâdişâh, hekim başısı Sâlim Efendiye;
"Şu çuhadarımız iyi olmalıdır." diye tenbih etti. Sâlim Efendi bu ferman üzerine çuhadar efendi ye çeşitli ilaçlar tatbik etti ise de fayda vermedi. Saray hekimleri ve şehirdeki diğer tabibler ona faydalı ilaç bulamadılar. Pâdişâh bir gün çuhadarının yattığı odayı teşrif ettiler, hâlini sordular ve;
"Mehmed nicesin, iyi olabilecek misin?" dedi. Çuhadar da;
"Pâdişâhım, bana verdikleri hiçbir ilaç fayda vermedi. Çâre olarak sâlih bir kimsenin şifâlı duâsına muhtâcım." dedi. Pâdişâh;
"Şimdi böyle şifâlı nefes sâhibi ve ağzı duâlı kimdir?" dedi. O da;
"Pâdişâhım, Üsküdar'da Vâlide Atik Câmiinde Şeyh Karabaş Ali Efendi mâlumunuzdur." dedi.
Pâdişâh hemen hatırladı. Zîrâ onun vâzlarını dinlemişti. Hemen Haseki Ağaya emretti ve;
"Hemen Üsküdar'a var. Şeyh Karabaş Ali Efendiye selâm ve hürmetlerimi arzet. Eğer kendileri gelirler ise teşrif edip çuhadarımıza duâ etsinler. Yok, gelemeyip halîfesini, vekîlini gönderirler se, onu saygı ve hürmetle getiriniz." dedi. Haseki Ağa derhal Üsküdar'a geçti. Şeyh Karabaş Ali Efendinin huzûruna çıktı. Pâdişâhın ricâsını bildirdi. Şeyh hazretleri, Hasan Efendiyi çağırttı, ona;
"Hasan Efendi! Var şu hastayı bir gör ve ona duâ okuyuver." buyurdu. Hasan Efendi;
"Peki efendim!" deyip Haseki Ağa ile birlikte saraya geldiler. Hasan Efendi, çuhadarın odasına girdi. Hasta Kara Mehmed Ağa, Hasan Efendiyi gördüğü an ağlamaya başladı.
"Efendim sizlere hürmet için ayağa kalkamadım. Af buyurun." dedi. Hasan Efendi ona teselli verip;
"Sakın üzülme, gam çekme. İyi olursun. Hemen ayaklarını önüme uzat!" dedi. O da bu yakınlıkla söyleneni yaptı. Hasan Efendi okuyup duâ etti ve Fâtiha dediler. Bir mikdâr daha teselli verip;
"İnşâallah bir daha gelmemize hâcet kalmaz." buyurdu ve oradan ayrıldı. Hasan Efendi odanın kapısından çıktığında hemen hasta ayağa kalkıp gezinmeye başladı. Birkaç gün sonra da pâdişâhın huzûrunda yürür oldu. Bunun üzerine Pâdişâh Sultan Dördüncü Mehmed Han çok sevindi.
"Varın haber verin. Şeyh Hasan Efendi, sarayda vâz eylesin." dedi. Haber iletildikte Hasan Efendi;
"Hocamdan izin almadıkça imkânı yok. Saraya bile onun izniyle gelmişiz." dedi. Bunun üzerine Pâdişâh, Karabaş Ali Efendiden izin isteyince, o da, vâz etmesine izin verdi.
Hasan Efendi iki sene sarayda vâz etti. Sarayda kim varsa, Enderûn ağaları dâhil hepsi Hasan Efendinin talebesi oldular. Sonraları bunların da birçok talebe ve vekilleri oldu.
Hasan Efendi, hocası Ali Efendi hazretlerinden 1664 senesi icâzet, diploma alıp vekîli oldu. Hocası ona;
"Sen İstanbul yakasına var. Her nerede dilersen orada ikâmet et. Allahü teâlânın kullarını irşâd eyle!" buyurdu. Ona duâlar etti.
Hasan Efendi hocasının bu emri üzerine İstanbul Yakasına geçip Ayasofya yakınındaki Acemağa Câmiine geldi. Oraya yerleşti ve talebe yetiştirmeye başladı. Çok talebesi oldu. Lâkin kimseye vekillik, icâzet vermezdi. Etraftan;
"Şeyh Hasan Efendinin âşık talebeleri olduğu halde onlara niçin icâzet vermiyor." dediler. Herkes bu hâle şaşar, taaccüp ederdi.
Bir gün Şeyh Karabaş Ali Efendi hazretlerine;
"Efendim! Ünsî Hasan Efendi bir türlü talebelerine icâzet verip vekil yapmıyor. Halbuki buna hak kazanmış çok talebesi var. Eğer siz bir haber gönderirseniz icazet verir, vekil yapar." dediler. O zaman Karabaş Ali Efendi yanında ki asâdâr Osman Efendiye;
"İstanbul'a var. Hasan Efendiye selâm söyle ve;
"Yavru çıkarsın. Yavru çıkarsın de!" buyurdu. Osman Efendi İstanbul'a gelip Hasan Efendiyi buldu ve Karabaş Ali Efendinin selâmını söyledi. Sonra;
"Yavru çıkarsın. Yavru çıkarsın." dediler." dedi. Hocası nın selâmını alan Hasan Efendi;
“Gezenler gibi mi? Gezenler gibi mi?" diye karşılık verdi. O zaman Osman Efendi vedâ edip Üsküdar'a geçti. Karabaş Ali Efendiye onun bu sözlerini söyledi. Karabaş Ali Efendi hazretleri bunun üzerine tekrar duâ edip;
"Ünsî Hasan Efendi, bütün icâzetli talebelerimin en üstünüdür ve hepiniz ona muhtaçsınız." buyurdu.
Şeyh Karabaş Ali Efendi 1685 senesinde deniz yoluyla hacca gitmek için hazırlıklarını yaptığında bütün talebelerini topladı ve;
"Bizler hac etmeye niyetlendik. Sizler burada kalıyorsunuz. Olur ki bir daha görüşmeyiz. Bâzılarınızın bir mürşide, yol göstericiye ihtiyâcı vardır. Hepinizi Ünsî Hasan Efendiye havâle ettim. Danışacağınız bir şey olursa, Hasan Efendiye danışın. Biz yerimize onu bıraktık." buyurup duâ ettiler ve yola çıktılar. Bundan sonra bütün talebeler Hasan Efendiye tâbi oldular.
Ünsî Hasan Efendi, Acemağa Câmiinde senelerce hak yolun bilgilerini anlattı. Orada riyâzetle, nefsin isteklerini yapmamakla ve mücâhede ile, nefse zor gelen şeyleri yapmakla meşgûl oldu. Çok az yer, bâzan günlerce ağzına bir şey koymazdı. Halbuki ahbapları ve çok zengin talebeleri vardı. Hiç birinden bir şey istemezdi. Bir ara namazı ayakta kılamaz hâle gelmişlerdi. O zaman raftaki kuru birkaç lokma ekmek parçasını yiyerek açlığını giderdiler ve ibâdetine devâm ettiler.