Mâlum, Sultan Abdülhamid Hân, hal'inden sonra Selânik'teki Alâtini Köşkü’ne hapsedildi. Birgün Alâtini Köşkü muhafız kumandanı kolağası Rasim Celaleddîn Bey, Sultan Abdülhamid Hân'la konuşmak için izin isteyip huzûruna geldi dedi ki:-Zât-ı hümâyûnunuzu rahatsız ettim. Beni mâzur görünüz; dört düvelle harp hâlindeyiz.Sultan hayretle sordu:-Dört düvelle mi?.. Kim bunlar Rasim Bey? Allah Ordu-yı Hümayun’a nusret, kuvvet versin, inşâallah zafer bizimdir.Rasim Bey ağlayarak konuştu:-Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan'la hâkanım ve maalesef yenilmek üzereyiz.-Dört düvel birleşir de haberimiz olmaz mı Rasim Bey? Bu nasıl bir gaflettir! Bu devletler birleşemezler ki!.. Aralarında kilise kavgası var... Yıllar yılı süren Makedonya boğuşmasını hatırlamıyor musunuz?.. -Kiliseler kanunu çıkararak Meclis-i Meb'ûsan ve Ayan bu ihtilâfı hal etti. Başımıza bu işlerin açılacağını kim bilebilirdi ki? Selânik bugün, yarın düşmek üzere... Sizi İstanbul'a götürecekler. Bunu hemen size haber vermek için emir aldım.Buna çok üzülen Sultan büyük bir öfke ile dedi ki:-Rasim Bey! Rasim Bey!.. Selânik demek, İstanbul'un anahtarı demektir! Ordumuz nerede, askerimiz nerede? Nasıl bırakılıp da gidilir?.. Bırakıp gidersek tarih ve ecdat bizim yüzümüze tükürmez mi?.. Biraderim hazretleri buranın tahliyesine râzı mı oldu?.. Hayır, ben râzı değilim! Yetmiş yaşımda olduğuma bakmayın... Bana bir tüfek verin, asker evlâtlarımla beraber Selanik'i ben son nefesime kadar müdafaa edeceğim!Fakat Sultan Reşad Hân'ın selâmı ve ricası iletilince, bir Osmanlı hânedânı mensubu olarak, Pâdişahın irâdesine boyun eğmek durumunda olan Sultan Abdülhamid Hân İstanbul'a nakledilmeyi kabul etti