Züfer bin Hüzeyl hazretleri, aslen İsfahanlı olmasına rağmen Basra’da yaşadı ve orada ilim tahsîl etti. Önce zamânının âlimlerinden hadîs ilmini öğrendi. Sonra Kûfe’ye gidip İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin derslerine devâm etti. Ondan fıkıh ilmini tahsîl ederek zamânının meşhûr fakîhlerinden oldu. İmâm-ı A’zam; “Talebelerimin en mükemmelidir” buyurarak, onu medhetti. İctihâd derecesine yükselip İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin koyduğu usûl ve kâidelere göre ictihâdda bulundu. Basra kadılığı da yaptı...
İmâm-ı Züfer, Hanefî mezhebinde fukahânın ikinci tabakasından yâni mezhepte müctehidlerden oldu. İlimdeki yüksek derecesi yanında, güzel ahlâk ve fazîlette de örnek insan oldu. Ömrünü ilme ve ibâdete verip dünyâya ve dünyâ malına hiç meyletmedi.
Bir müddet Basra kadılığı yaptı. Ömrü boyunca ilim öğretmek ve ders vermekle meşgûl oldu. Muhammed bin Abdullah Ensâr, Halef bin Eyyûb, Asım bin Yûsuf, Hilâl-er-Rey gibi büyük âlimler onun ders halkasında yetiştiler. Hocası İmâm-ı A’zamın vefâtından sonra sekiz sene yaşadı.
İmâm-ı Züfer çok az meselede İmâm-ı A’zamdan ayrı ictihatta bulunmuştur. Hocası İmâm-ı A’zama, hayâtında ve vefâtından sonra muhâlefet etmemiştir. Hanefî mezhebinde, zarûret hâlinde İmâm-ı Züfer’in ictihadı ile amel etmek câizdir. İbn-i Abd-ül-Berr, şöyle demiştir:
“Züfer bin Hüzeyl, yüksek bir akıl ve idrâke sâhipti. Haramlardan çok sakınan, verâ sâhibi ve hadîs ilminde sika, yani güvenilir, sağlam bir âlimdir.”
Bu mübarek zat, evliyânın büyüklerinden Dâvûd-i Tâî ile arkadaş olup birbirlerini çok severlerdi. Dâvûd-i Tâî, ibâdetle, zühd ve takvâ ile yaşadı. İmâm-ı Züfer ayrıca ilme devâm etti. Hem ilimde, hem de ibâdette çok gayretli bir âlim olup, bunları kendinde toplamıştır.
“Şu mallar hanımımındır”
İmâm-ı Züfer vefât edeceği zaman İmâm-ı Ebû Yûsuf ve yanında bulunanlar “vasiyetin nedir?” diye sordular. Onlara:
-Şu mallar hanımımındır. Şunlar da, kardeşimin oğlunundur, dedi.
Bu sözlerine şaşırdılar. Çünkü kardeşi varken, kardeşinin oğluna bir şey düşmezdi. Vefâtından sonra kardeşi onun zevcesiyle evlendi. Bir oğlu oldu. Mallar oğluna kalınca, İmâm-ı Züfer’in kerâmeti o zaman anlaşıldı...