Hanbelî mezhebi fıkıh ve usûl âlimlerindendir. İbn-ül-Cevzî ismiyle tanınmıştır. 580 (m. 1185)’de Bağdad’da doğdu. 656 (m. 1258) senesinde vefât etti. Ayrıca tefsîr ve hadîs ilminde de âlim, vâiz ve şâirdir. Fıkıh, usûl, hılâf ilimlerinde iyi yetişti. Daha küçük yaşından itibâren çok nimetlere ve Allahü teâlânın ihsânına kavuştu. Babası onunla çok ilgilendi. VELÎNİN KIYMETİNİ BİLMEK
Buyurdu ki: “Eğer, insanlar velî zâtların kadrini, kıymetini bilip iyice anlayacak derecede olsalardı, herkes karşılaştığı bütün insanlara karşı edebli olurdu. Çünkü, görünüş itibâriyle velî de bizim gibi bir insandır ve karşılaştığımız bir kimse de, Allahü teâlânın bir velî kulu olabilir. Velî, şekil ve şemail bakımından, giyinip kuşanma bakımından ve diğer birçok beşeri sıfatlarla, diğer insanlardan farklı olmayan bir kimse gibi görünür. Hâlbuki, haddizatında o, diğer insanlardan tamamen farklı, apayrı bir insandır. Her ân gönlü Allahü teâlâ iledir ve O’nun muhabbeti ile yanmaktadır. İşte velînin asıl hâlini bildiren bu husûsiyetini, ancak onun gibi olanlar anlar. Diğer insanlar ise, onu kendileri gibi bir kimse zannederler.”
“Âbidde (Allahü teâlâya çok ibâdet edende) ve ârifte nefse düşmalık vardır. Fakat ikisinin düşmanlıkları farklıdır. Âbid, nefsinin yaptıklarının kendisi için zararlı olduğunu bildiği için, nefsin yaptığı işlere düşmandır. Ârif ise, işleriyle birlikte, nefsin kendisine de düşmandır. Çünkü nefs, Allahü teâlâya düşmandır.”
ETTEN BİR KANAT
“İnsanoğlu dünyâya etten bir kanat ile gelir. Üstünde çeşit çeşit nimetlerin bulunduğu yükseklikler, altta ise Cehennem ateşi vardır. İnsanoğlu bu kanadını iyi besleyip, damarlarını iyi kuvvetlendirmeli ki, kanat zayıf olup, vazîfesini yapamayacak hâle gelmesin ve sâhibini ateşe düşürmesin.”
Moğol İmparatoru Hülâgu’nun Bağdad’ı istilâsı sırasında onu da üç oğluyla birlikte şehîd ettiler. Muhammed bin Sekrân şöyle anlatmıştır: Vefâtından sonra onu rü’yâmda gördüm. “Allahü teâlâ sana ne muâmele yaptı” dedim. “Şehîd olarak affedildik” dedi.