ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
Büyük âlim, Mürşid-i kâmil Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, İmâm-ı Ali Rızâ bin Mûsâ Kâzım soyundan olup seyyiddir. Hazret-i Ali’ye kadar bütün babaları âlim ve velî idi. Birinci Dünya Savaşı başında Van’da Ermenilerin başlattığı katliamlar üzerine buradan hicret ederek, meşakkatli yolculuklardan sonra İstanbul’a geldi. Burada Süleymaniye Medresesi Tasavvuf Müderrisliği (Ordinaryüs Profesörlüğü) vazifesine tayin edildi. Daha sonra çeşitli camilerde vazifelendirildi. Otuz sene îmânı anlattım!”
Dört mezheb ilimlerinde mütehassıs, büyük âlim, Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî “rahmetullahi aleyh”, vefâtına yakın, şöyle buyurdu: “İstanbul câmilerinde, otuz sene, yalnız Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarında yazılı olan îmânı, yanî Ehl-i sünnet i’tikâdını ve İslâmın güzel ahlâkını anlatmağa çalıştım. Ehl-i sünnet âlimleri, bu bilgileri, Eshâb-ı kirâmdan, Onlar da, Resûlullahtan öğrendiler...”
Eyyûb Sultan, Fâtih, Bâyezîd, Bakırköy, Kadıköy ve Beyoğlu Ağa Câmii kürsîlerindeki konuşmaları; dîni dünyâ çıkarlarına âlet eden “din câhilleri”nin ve “yobaz”ların iftirâlarına sebeb oldu. Bunların tahriki ile Eylül 1943’te tutuklanarak İstanbul’dan İzmir’e götürüldü. Bir müddet Meserret Otelinde sonra bir evde polis nezaretinde kaldı. Yakınları, kendilerinin Bursa’ya nakli veya İstanbul’a iâdesi için birkaç defâ teşebbüse geçtilerse de her defâsında red cevâbını aldılar. Nihâyet Ankara’ya nakline müsaade çıktı. Bu karar üzerine Ankara’da Hacı Bayrâm-ı Velî civârında, biraderinin oğlu Seyyid Faruk Işık’ın evine geldiler. Bu sırada hasta olduklarından Faruk Işık Bey’in evinde on sekiz gün hasta yattıktan sonra 27 Kasım 1943’te vefât etti. Vefât ânında hafif bir zelzele oldu.

“Senin dostlarını sevdim...”
Vefat etmeden önce yatağında hafif doğruldu ve şöyle dua etti:
“Yâ Rabbi! Sana layık hiçbir ibadetim yok. Fakat senin dostlarını sevdim ve düşmanlarına düşmanlık ettim. Beni bu muhabbet ve düşmanlığıma bağışla!..” Sonra da:
“Arş-ı âlâyı görüyorum, ne güzel, ne güzel” diyerek ruhunu teslim etti...
Tüm İçerikler