Ahmed Ayderûsî hazretleri büyük velîlerdendir. 1482 (H.887) senesi Yemen’de doğdu. 1516 (H.922) senesi Aden’de vefât etti. Âlim ve velî bir zât olan babasından okuyup icâzet, diploma aldı. Kalp ilimlerinde yükseldi. İnsanlara doğru yolu, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını göstermekle meşgûl oldu... “ÜÇ ŞEY VARDIR Kİ...”
Ahmed Ayderûsî hazretleri, derslerinde, talebelere fıkıh öğretmeye gayret ederdi... Bir talebesi nasîhat istediğinde rivâyet ettiği şu hadîs-i şerîfi bildirdi:
“Üç şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse imânın tadını bulur. Birincisi, bir kimseye Allah ve Resûlü, başkalarından daha sevgili olmak. İkincisi, bir kimse sevdiğini Allah için sevmek. Üçüncüsü, bir kimseyi Allah küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten, ateşe atılmaktan tiksindiği gibi tiksinmek.”
Bir dersinde de buyurdu ki:
“Bu dünyâ kimseye kalmaz. Gönlünü, her şeyi yaratan Allahü teâlâya bağla. Sana bu kâfidir. Dünyâ mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü bu dünyâda senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp gitmiştir. Diyelim ki en sonunda ölüm vardır ve bu can ölüm yolunu tutacaktır. O hâlde ister taht üzerinde can vermişsin, ister toprak üzerinde ne fark eder? Adının unutulmamasını istersen, çocuğuna ilim, hüner, mârifet öğret ve onu akıllı fikirli yetiştir. Böyle yaparsan, arkanda seni rahmetle anan bir kişi bırakmış olursun.”
RÛH VE CESED BİRLİKTE...
Ahmed Ayderûsî hazretleri, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
“Mevtâları iyi veya kötü hâlde görmek, cenâb-ı Hakk’ın bâzı kullarına ihsân ettiği bir keşf ve kerâmettir. Dirilere müjde vermek, onlara doğru yolu göstermek veya ölüler için hayırlı bir iş yapılmasına, borçlarının ödenmesine yaraması içindir. Ölüleri görmek, daha çok rüyâda olmaktadır. Uyanık iken görenler de vardır. Evliyâ ve hâl sâhipleri için kerâmettir. Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki: Ölülerin illiyyîndeki veya siccîndeki rûhları, ara sıra, yâni Allahü teâlâ dileyince, mezarlarındaki cesedlerine iâde olunurlar. En çok cumâ geceleri böyle olur. Birbirleri ile buluşurlar, konuşurlar. Cennetlik olanlar, nîmetlere kavuşur. Azap görecekler, azâb olurlar. Rûhlar, illiyyînde veya siccînde iken cesed olmaksızın da, nîmetlenir ve azap çekerler. Kabirde ise, rûh ve cesed birlikte nîmetlenir. Yâhut azaplanır...”