ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Ebû Bekr bin Mes’ûd Alâüddîn-i Şâşî (Kâşânî) Türkistân’da Kâşân’da tevellüd, 587 [m. 1191] senesinde Haleb’de vefât etti. Hocası Alâüddîn Muhammed bin Ahmed Semerkandî’nin, (Tuhfe-tül-fükahâ) fıkh kitâbını şerh ederek (Bedâyı-us-sanâyı’ fî-tertîb-iş-şerâyı’) adını vermiştir. Bu kitâbı 328 [m. 1910] senesinde Mısır’da basılmıştır.
Kâşânî hazretleri, burada birçok âlimden, bilhassa Alâüddîn Semerkandî’den fıkıh tahsil etti. Sonra da hocasının kızı Fatıma-i Fakihe ile evlenerek o büyük zatın damadı oldu. Davud-i Kayserî’nin hocası
Bu mübarek zat, çok memleket gezdi. Bir ara Konya’da oturdu. Sonra Haleb’e giderek oraya yerleşti. Hanımı orada kendisinde evvel vefat etti. Birçok talebe yetiştirdi. Bunlardan en meşhuru, Selçuklu Devletinin büyük âlimlerinden Davud-i Kayserî’dir. (Büyük mutasavvıf Davud-i Kayserî, Orhan Gazi’nin yaptırdığı İznik Medresesinin ilk müderrisidir.)
Bedâyı-us-sanâyı’ fî-tertîb-iş-şerâyı’ isimli fıkıh kitabı, bilhassa bey’ ve şirâ’ (alışveriş) konularında kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. İşte bu kıymetli bilgilerden bir demet:
Îcâb ve kabûl, söz ile olduğu gibi, bir taraftan veya iki taraftan mektublaşma ile veya adam göndermekle de olur.
Îcâb, karşıdakinin anlayacağı bir lisan ile, sattım, hediye ettim gibi; kabûl ise, aynen kabûl ettim, râzı oldum gibi geçmiş zamân bildiren sözlerle olur. 
Kadınlar nâ-mahrem erkek ile hacca gidemez. Giderse, haccı kabûl olur ise de haramdır. Hacca giden bir erkek ile muvakkat (geçici) nikâhlanmaları da câiz değildir...

Talebeleri başına toplandı...
Ebû Bekr bin Mes’ûd Alâüddîn-i Şâşî hazretleri, 1191 (H. 587) senesinde hastalandı. Talebeleri başında idiler. Kur’ân-ı Kerim okurken, “Allahü teâlâ, mü’minleri dünyada ve kabirde, kavl-i sabit olan Kelime-i şehadet üzere tesbit ve tahkim etti” ayet-i kerîmesini okuduğu sırada; “ve fi-l’âhireti” kelamını söylerken ruhunu teslim etti...
Tüm İçerikler