Vaktiyle Horasan hükümdarlarından biri, saraydan bir hizmetçisini çağırır ve ona şöyle bir görev verir: -Al şu bir kese altını. Karşıda bir tekke var. Git onlara karış ve bir müddet aralarında kal. O tekkenin esrarını bana rapor et!
O hizmetçi gider ve dergâha varır. Bir müddet kalacaktır ama dergâhlarda misafirler üç günden fazla kalamazlar. Onun da fazla kalması lâzım. Fazla kalabilmesi için de derviş olmalıdır. Derviş de olmuştur. Ancak derviş olmak için derviş olmamış; fazla kalabilmek ve rapor alabilmek için derviş olmuştur... “Aşk, bir mıknatıstır!”
Hükümdarın görevlendirdiği hizmetçinin günleri dervişlerle beraber geçerken, bakmış ki, gönlüne aşk sinmiş! Sinesine aşk ateşi düşmüş. Aşkın bulaşıcılığı onu da kendine çekmiş. Büyükler buyurmuşlar ki: “Aşk, çok kuvvetli bir mıknatıstır.”
O görevli, dergâhta yedi sene kalmış, tam bir derviş, kâmil bir mümin olmuş. Fakat hükümdara rapor götürmesi gerekmektedir! Yedi sene sonra dergâhtan çıkıp hünkârın huzuruna varmış ve şöyle demiş:
-Sultanım, bu kulunuzu yedi sene evvel bir kese altınla şu dergâha görevli gönderdiniz. Bana rapor getirin, demiştiniz. Bu kulunuz, görevini yaptı!
Hünkâr;
-Eee! Söyle bakalım, deyince;
-Hünkârım, bu bir sırdır ve dilimin altında yazılıdır. Fakat size daha önce daha başka bir şey söylemek istiyorum, demiş.
-Nedir o?
-Böyle süslü püslü, bin bir türlü tecessüsün, hasetlerin bulunduğu dünya çarkının içindeki üç beş günlük dünya sultanlığı size gurur vermesin. Eğer gerçekten sultan olmak istiyorsanız siz oraya gidin, derviş olun. Onlarınki, öyle üç beş günlük babadan intikal eden bir hükümdarlık değil. Oradakilerin hepsi gerçek sultan.
Bu sözler üzerine hükümdar “Cellaaat!..” diye seslenir!
“Gerçek sultanlık orada!”
Hizmetçi ise;
-Tamam, ben Rabbimin huzuruna gitmeye hazırım. Fakat sen değilsin. Ne olur hünkârım, gelin bu üç günlük yaldızlı elbiselerin altından, binlerce etrafınızda sizden bir şeyler bekleyen müraî insanların içinde kendinizi sultan zannetmeyin, demiş.
Cellât, bu arada zavallının başını gövdesinden ayırır. Çenesi gevşeyince bakarlar ki dilinin altından bir kâğıt var! Üzerinde şunlar yazılıdır:
“Ser verip sır vermeyen Server Baba.
Eyvah ser de gitti, onunla, sır da...”