ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Abdullah-ı Dehlevî hazretleri, “Silsile-i aliyye” denilen büyüklerden olup, seyyiddir. 1745 (H. 1158)’te Hindistan’ın Pencab şehrinde doğdu. 1824 (H. 1240) senesinde Delhi’de vefât etti. Kabri Şâhcihân Câmii yakınındaki dergâhındadır... “MÜBAREK OLSUN!..”
Abdullah-ı Dehlevî, Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin huzûruna varıp, kendisini talebeliğe kabûl buyurmasını istedi. O da 
“Sen zevkin ve şevkin olduğu yere git. Bizim yolumuz, tuzsuz taşı yalamak gibidir” buyurdu. O da; “Zaten benim mûradım, isteğim de buyurduğunuzdur” dedi. Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri; “Mübârek olsun” buyurup talebeliğe kabûl etti. Onu Nakşibendiyye yolunun, Müceddidiyye koluna göre yetiştirip, bu yolun esaslarını ve edeblerini öğretti. Abdullah-ı Dehlevî on beş sene onun sohbetiyle şereflendi. Evliyâlıkta yüksek derecelere kavuşunca, mutlak icâzet, diploma alıp, halîfesi oldu...
Bu mübarek zatın, gönülleri ferahlatan, kalplere neşe ve sürur veren sohbetleri ayrı bir nîmet sofrası idi. Buyurdu ki:
“Hizmet görmek isteyen hocasına hizmet etsin.”
“Nefsinin arzularına tâbi olan, Allahü teâlâya nasıl kul olur? Ey insan! Kime tâbi isen onun kulu olursun.”
“Bir defâsında beni Cehennem ateşi korkusu kapladı. Rüyâda Resûl-i ekremi sallallahü aleyhi ve sellem gördüm. Geldi ve; (Bizi seven, Cehennem’e girmeyecek) buyurdu.”
Abdullah-ı Dehlevî her zaman şehîd olmayı arzû ederdi. Lâkin buyururlardı ki: “Üstâdım Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin şehîd edilmesinden insanlara çok sıkıntılar geldi. Üç sene büyük kıtlık olup, binlerce insan öldü. Yine o şehîdlik hâdisesi üzerine insanlar arasında olan kavga ve gürültülerde ölenler, herkesin bildiği gibi yazıya sığmayacak kadar çoktu. Onun için şehîd olmaktan vazgeçtim.”
Hazret-i Hâce Behâeddîn Nakşibend; “Bizim cenâzemizin önünde şu beytlerini okuyun buyurmuşlardı:
“Huzûruna müflis olarak geldim,
Yüzünün güzelliğinden bir şey isterim.
Şu boş zembilime elini uzat,
O mübârek eline güvenirim...” Ben de, bu şiirin ve ayrıca aslı Arabî olan şu şiirin güzel sesle okunmasını istiyorum:
“Kerîmin huzûruna azıksız geldim,
Ne iyiliğim var, ne doğru kalbim,
Bundan daha çirkin hangi şey olur?
Azık götürürsün, O ise Kerîm.”
Tüm İçerikler