Ali Dede, Halvetiyye büyüklerindendir. Bosna’nın Mostar kasabasında doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1598 (H.1007) yılında Macaristan’da Sigetvar Kalesi yakınlarında vefât etti... “DÖRT ŞEY İBADETTENDİR”
Bosnalı Bâlî Efendinin halîfesi Nûreddînzâde’ye bağlanan Ali Dede hazretleri, uzun sene onun hizmetinde bulundu. 1566’da Sigetvar Seferine katıldı. Bu, Kânûnî Sultan Süleymân’ın son seferi oldu. Pâdişâh çok hasta idi ve kalenin günler süren kuşatmasına rağmen düşürülememesine çok üzülüyordu. Ertesi gün Ali Dede’nin, askeri duâlarla teşyî edip cesâretlendirmesi ile kale zabtedildi. Bu sırada Kânûnî de zaferi göremeden vefât etmişti...
Bosnevî hazretleri, Sigetvar Kalesine yerleşti ve talebe yetiştirmeye başladı... Sohbet ve derslerinde, Ali Dede Bosnevî hazretlerine, tâat ve ibâdet hakkında sordular. Buyurdu ki:
“Dört şey ibâdettendir. Abdestsiz yürümemek, bir adım dahi atmamak. Çok secde etmek. Mescidlere bağlı olmak ve çok Kur’ân-ı kerîm okumak.”
Bir talebesi gözünün iyi görmediğinden bahsedince buyurdu ki:
“Evlâdım dört şey göze kuvvet verir. Kıbleye doğru oturmak. Uyurken gözlere sürme çekmek. Yeşilliğe bakmak. Elbiseyi temizlemek.”
Ali Dede Bosnevî hazretleri, vefat etmeden kısa bir zaman önce Terbiyeü’l-Merâtib ve’l-Usûl isimli eserini yazdı. Vefat edeceği zaman bu son eserini yazmaktan murâdını şu sözlerle ifâde etmektedir:
“NİCE ŞEYLERE KAVUŞTUM”
“Ey Kardeşim! Bu eseri yazmaktan maksadım sana mürşid, yol gösterici, rehber olmak ve nasîhat etmek değil, burada zikrettiğim büyüklerin rûhâniyetlerinden istifâde edebilmek içindir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine; ‘Din büyüklerinin kitaplarını okumanın faydası nedir?’ diye sordular. Buyurdu ki: ‘Din büyükleri, evliyâlar, Allahü teâlânın askerleridir. Onların rûhânî sözleri de böyledir ve bu sözlerde garîb sırlar, acâib tavırlar, hâller vardır. Bunları ehlinden başkası bilmez. Allahü teâlâ, onlar sebebiyle kalpteki değişmeyi ve şüphe hâllerini giderir. Nitekim Kur’ân-ı kerîmde Allahü teâlâ meâlen; “Peygamberlerin haberlerinden onunla kalbini (tatmin ve) tesbit edeceğimiz her çeşidini sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda (bu sûre ile) da sana hak ve müminlere bir öğüt vardır. (Hûd sûresi: 20)” buyurdu. O büyüklerin, evliyânın hallerini, sözlerini dinlemekle insan çok şeyler kazanır. Bu fakîr, hâlis bir kalb ile onların kitaplarını mütâlaa ederek nice şeylere kavuştum.”