Mehmed Behâî Efendi, Osmanlı âlimlerinden ve otuzikinci Osmanlı şeyhülislâmıdır. Şeyhülislâm Hoca Sa’deddîn Efendi’nin torunu ve Rumeli Kadıaskeri Abdülazîz Efendi’nin oğludur. Nesebi, Yavuz Sultan Selîm Hân döneminin tanınmış şahsiyetlerinden Hasan Can’a ulaşmaktadır. “Azîzzâde” veya “Behâî Efendi” diye bilinir. ŞÖHRETİ ÇABUK YAYILDI
Behâî Efendi 1004 (m. 1595) senesinde doğdu. 1064 (m. 1654) senesinde İstanbul’da vefât etti. Fâtih Câmii bahçesinde defnedildi...
Çocukluğundan i’tibâren ilim öğrenmeye başlayan Behâî Efendi, zamânının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Şeyhülislâm Abdürrahîm Efendi’den ilim öğrendi. Kısa müddet içinde şöhreti her tarafa yayıldı...
Behâî Efendi, amcası Şeyhülislâm Es’ad Efendi’den de ilim öğrenip, yanında mülâzım (stajyer) olarak vazîfe yaptı. Amcasıyla birlikte Türkçe şiirler yazmaya başladı. Bir rubâî (şiir) yazıp, Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’ye takdim etti ve bir mahlas (şâir için özel isim) koymasını istedi. Yahyâ Efendi de “Behâî” mahlasını yazdı...
Behâî Efendi, İstanbul’da Şehzâde Medresesi müderrisliğinde vazîfe yaparken, Sultan Dördüncü Murâd Hân’a bir kasîde yazıp takdim etti. Sultan da ona iltifât gösterip, kadılık ve kadıaskerlik vazifeleri verdi. Daha sonra da Abdürrahîm Efendi’nin yerine şeyhülislâmlık makâmına getirdi. Bir yıl dokuz ay 15 gün bu yüksek makamda kaldıktan sonra, 1061 (m. 1651) senesinde şeyhülislâmlık vazîfesinden alındı. Daha sonra 1062 (m. 1652) senesinde tekrar şeyhülislâmlığa getirildi. Bu yüksek vazîfeye devam ederken, boğmaca hastalığına tutularak üç gün içinde vefât etti.
“KURTULMAYA ÇARE YOK!”
Nakledilir ki: Behâî Efendi’nin vefâtından yirmi gün kadar önce, meczûb bir derviş olan Hüseyin Efendi, Şeyhülislâmın huzûruna varıp; “Efendim, ölümünüz yaklaştı. Kurtulmaya çâre yok” dedi. Behâî Efendi; “Dedem, bunun çâresi nedir?” diye sordu. Derviş; “Bunun çâresi yoktur” dedikten sonra oradan ayrıldı. Behâî Efendi o gece rü’yâsında, evinin karşısındaki bahçede bulunurken, kendisine çıplak, beyaz bir ipeğe sarılı vaziyette oturması emredildi. Uyandığı zaman kâhyalarından birine üçyüz Osmanlı altın lirası vererek, fakir fukaraya dağıtılmasını emretti. Bu hâdiseden bir müddet sonra Şeyhülislâm Behâî Efendi hastalandı ve vefât etti...