Seyfeddîn Menârî hazretleri, Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî’nin yetiştirdiği büyük velîlerdendir. Taşkend ile Semerkand arasında bulunan Ferket kasabasına bağlı Menâr köyünde doğdu. Orada yetişti. Oraya nisbetle “Menârî” denilmiştir...
“SU YERİNE KANINI AKITSAYDIN!..”
Seyfeddîn Menârî, şöyle bir hadise anlatır:
Kız kardeşimin oğlu Şemseddîn, Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin sohbetinden uzaklaştırılanlardan birisi idi. Bir gün Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin evine, hatırı sayılır misâfirler gelmişti. Hocam Şâh-ı Nakşibend bu Şemseddîn’e; “Nehre git de suyu bu tarafa bağla” buyurdu. Şemseddîn emri yerine getirmekte gevşeklik gösterdi. Biraz sonra da gelip, Şâh-ı Nakşibend’e; “Vücûdumda bir hâlsizlik meydana geldi. Su yoluna suyu bağlayamadım” dedi. Bu ihmâl, Şâh-ı Nakşibend hazretlerini çok üzdü. Mevlânâ Şems; “Kendini boğazlayıp da su yerine kanını akıtsaydın. Senin için bu sözü söylemekten daha hayırlı olurdu” buyurdu. Ondan sonra Şemseddîn’e bir hastalık musallat oldu. Çâresini bulamadılar. Bir ara benim yanıma geldi. Hâlini anlattı: Kendisine;
“Hâce Alâüddîn-i Attâr’a git. Hâlini arz et. Senin için, Şâh-ı Nakşibend hazretlerine gidip, şefâat etmelerini ricâ et! Belki merhamet edip kabahatini bağışlar” dedim. Yeğenim Şemseddîn, Alâeddîn Attâr’a gitmeyip, Muhammed Pârisâ’ya gitmeyi tercih ederek, onun yanına gitmiş, o da; “Senin derdin bizim tarafımızdan şifâya kavuşturulamaz. Senin başvuracağın yer, Alâüddîn-i Attâr’ın kapısıdır” demiş. Yeğenim Şemseddîn yine gitmemiş. Gelip olanları bana anlattı. Ben de kendisine; “Sana Alâüddîn-i Attâr hazretlerine git demedim mi? Başka yol kalmadı...” dedim. Yine Alâüddîn Attâr’a gitmedi. Tekrar Muhammed Pârisâ’ya gitti. Bundan sonra, Şemseddîn öyle hastalandı ki insanları bile tanıyamaz hâle geldi. Böylece feci bir şekilde can verdi...
SÂDIK TALEBE ODUR Kİ!..
Sâdık talebelerin, şu üç edebe uymaları mecbûriyeti vardır: Hocasına makbûl sayılacak ne hizmet yapsa, bundan dolayı aslâ gurûra düşmemeli, nefse pay çıkarmamalıdır. Kendisinden makbûl olmayan bir iş zuhûr etse, ümitsizliğe düşmemeli, ayrılmayı aslâ aklına getirmemelidir. Hocasının verdiği emri muhâkeme ve münâkaşa etmeden yerine getirmek için canla başla gayret göstermelidir...