Abdullah ibn-i Mübarek hazretleri bir vakit İslam ordusuyla birlikte savaşa katılmıştı. Harp bütün şiddetiyle sürüyordu. Savaşta karşısına çok zorlu bir düşman askeri çıkmıştı. Bu düşman askeri ile uzun bir mücadeleye girişir. Bire bir bu savaş o kadar sürer ki, namaz vakti geçmek üzeredir. İbn-i Mübarek hazretleri düşmanına der ki:
-Şu kadar zamandır çarpışıyoruz, birbirimize üstünlük sağlayamadık, benim namaz vaktim girdi ve de geçmek üzeredir. İzin ver, ben namazımı kılayım, sonra çarpışmaya devam edelim!
Düşman askeri bu teklifi kabul eder ve İbn-i Mübarek hazretleri namaza durur. Namazı bitip çarpışmaya başlayacakları sırada bu sefer de düşman askerinden bir teklif gelir:
-Sen ibadetini yaptın, bana da müsaade et, ben de putlarıma gerekli tazimde bulunayım! “İŞTE ŞİMDİ TAM ZAMANI!”
Putperest olan adam göğsünde sakladığı küçük bir putu çıkarıp yere koyar ve karşısına geçip kıyam eder. Sonra da oturur. İbn-i Mübarek hazretleri düşmanının puta tapındığını görünce içinden der ki: “İşte tam zamanı! Kılıcımla şu kâfirin başını uçurayım!”
Yerinden kalkar ve düşmanın başına dikilir. Tam kılıcı indireceği zaman:
“Ahdinde dur, şüphe yok ki verilen sözün sorumluluğu vardır” (İsra, 17/34) diye bir ses duyar.
GÖZYAŞLARI SEL OLUR!..
Bu sesi duyması ile birlikte ağlamaya başlar. Gözyaşları sel olmuştur. Düşmanı, başını kaldırıp baktığında, İbn-i Mübarek’in elinde kılıçla ağladığını görüp sorar:
-Ne yapıyorsun? Sana ne oldu?
İbn-i Mübarek düşündüklerini anlattıktan sonra şöyle der:
-Senin yüzünden beni azarladılar!
Düşman bu durumdan çok duygulanmıştır. Der ki:
-Düşmanı için dostunu azarlayan böyle bir Allah’a baş kaldırmak ve karşı gelmek doğru bir hareket değildir!
Abdullah ibn-i Mübarek hazretleri ile çarpışmayı bırakarak hemen Müslüman olur ve müminlerin safına geçer. Büyük bir gayretle, biraz önce beraber çarpıştığı kâfir saflarına saldırır ve orada şehid düşer...