Habbe-i Urnî “radıyallahü anh” Emîr-ül mü’minîn hazret-i Alînin “radıyallahü anh” eshâbından idi. O şöyle anlatmıştır:
Emîr-ül mü’minîn hazret-i Alî, ordusuyla bir kilisenin yanında konakladı. Bir kişi gelip;
-Esselâmü aleyke yâ Emîr-el mü’minîn, dedi. Hazret-i Alî;
-Ve aleykesselâm dedi. O kimse;
-Ben Şem’un bin Yuhennâ’yım. Bu kilisenin sâhibiyim. Bizim yanımızda bir kitâb vardır. Îsâ aleyhisselâmdan beri, mîrâs olarak bize intikâl etmiştir. İsterseniz okuyayım, dedi.
Hazret-i Alî;
-Oku, buyurdu. O kişi okumağa başladı... “O PEYGAMBERE ÎMÂN ETTİM”
Kitâbda Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ve ümmetinin vasıfları belirtiliyordu. Sonunda da şunlar yazılıydı:
“Bu kilisenin yanında Peygambere en yakın olan maşrık ahâlisini dîne, îmâna getiren ve garb ahâlisiyle harb eden birisi konaklar. Ona göre dünyâ, şiddetli fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu kumdan dahâ hafîftir. Ona göre, Allah yolunda ve Onun muhabbetiyle ölmek, susamış kimsenin su içmesinden dahâ kolaydır. Ona yardım eden, Allahü teâlânın rızâsına kavuşur ve onun yanında savaşırken ölen şehîd olur...”
Sonra o kimse dedi ki:
-O Peygamber gönderildi. Ben o Peygambere îmân ettim. Sen gelip buraya konaklayınca huzûruna geldim ki, artık diri veyâ ölü hep seninle berâber olacağım.
“EHL-İ BEYTİ SEVEN BİR KİŞİDİR”
Onun bu sözleri üzerine hazret-i Alî ve yanında bulunanlar ağlaştılar. Sonra hazret-i Alî:
-Allahü teâlâya hamd olsun ki, beni unutulanlardan eylemedi. Kitâbında zikr etti, dedi.
Habbe-i Urnî sözlerine devâmla şöyle anlatmıştır:
Hazret-i Alî bana, “Bu kimse seninle birlikte kalsın” dedi. Kuşluk ve akşam yemeklerinde onu yanına çağırırdı. Leyle-tül-Harîr’de, harbin şiddetli bir zamânında o kimse şehîd oldu. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” namâzını kıldırdı, kabre kendisi indirdi ve “Bu kimse Ehl-i Beyti seven bir kişidir” buyurdu.