İslam Ordusu Salat-ü selam getirerek Tebük’e doğru yola çıkmıştı... Bu yolculukta bir genç sahabe var ki, o çok farklı. Sürekli Sultanlar Sultanının yanında yakınında, ona dokunuyor, dokunmaya çalışıyor. O, Abdullah el-Müzeni (Zülbicâdeyn) radıyallahü anh... HUMMAYA YAKALANMIŞTI!..
Tebük’e gelindi. Çadırlar kuruldu. Abdullah el-Müzeni radıyallahü anh mekanları aşa aşa Resûlullah Efendimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” çadırına ulaştı ve dedi ki:
“Yâ Resûlallah! Bir şey söyleyebilir miyim?” “Buyur” dedi Resûlullah Efendimiz. “Anam babam sana feda olsun, şehadetim için dua eder misiniz.”
Resûlullah Efendimiz bakıyordu ve şöyle diyordu: “İn esâbetkel hummâ ve kateletke, fe inneke şehîdün.” (Eğer sana humma hastalığı bulaşsa ve bu hastalık seni öldürse, şehid olursun...)
Ertesi gün Zülbicâdeyn radıyallahü anhı gördüler. Alnında ter vardı ve halsiz görünüyordu. Sahabeden biri yaklaştı ve sordu: “Neyin var yâ Zülbicâdeyn?” “Ateşim var hastayım” dedi. Titriyordu. Resûlullah Efendimizin buyurdukları olmuştu; Humma hastalığına yakalanmıştı...
Tebük Gazvesi gecelerinden bir gece, askerlerin istirahate çekildiği bir saatte çadırlar arasında üç kişi, bir meşalenin ışığı altında bir cenazeyi taşıyorlardı. Bunlar; Resulullah Efendimiz, hazreti Ebu Bekir ve hazreti Ömer idi. Taşınan cenaze de Abdullah el-Müzeni. Lakabı ile “Zülbicâdeyn” idi...
Bundan sonrasını Abdullah İbni Mes’ud radıyallahü anhtan dinleyelim:
“BEN ONDAN RAZIYIM”
“Uyku tutmamıştı. Gecenin karanlığında, mücahidlerin çadır kurdukları sahanın bir köşesinde hareket eden bir ışık gördüm. Kalktım; takip ettim. Bir de ne göreyim: Resulullah Efendimiz, hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer, Zülbicâdeyn’i taşıyorlar. Bir yere geldiler; kabir kazdılar. Resulullah kabre indi. Ebu Bekir ve Ömer, cenazeyi Efendimize sunmak için hazırladılar. Efendimiz; ‘Kardeşinizi bana doğru yaklaştırın!’ buyurdu; yaklaştırdılar. Onu kucağına alan Resûlullah Efendimiz, yatacağı yere ve yöne yerleştirdikten sonra doğruldu ve; ‘Ya Rabbi! Ben, ondan razıyım, hep razı olarak geldim; sen de razı ol!’ diye dua etti. İçim dolu dolu oldu. Gıpta etmiştim. O an; ne vardı, bu mezarın sahibi ben olaydım! Oraya bu şekilde ben defnedileydim, diye ne kadar temenni ettim...”