Küçük yaştayken babası vefât eden Zekeriyyâ Ensârî, ilim öğrenmeye başladı. Doğum yeri olan Senîke’ye Rebî bin Abdullah isminde bir âlim gelmişti. Rebî bin Abdullah, kendisine yardım edilmesini isteyen bir kadın gördü. Kadının kocası ölmüş, çocuğu yetim kalmıştı. Şehrin vâlisi çocuğu saka kuşu avlamaya gönderiyordu... Oğlu için çırpınan bir anne!..
Rebî bin Abdullah çocuğu ve kadını yanına çağırıp, kadına; “Eğer oğlunun böyle durumlara düşmekten kurtulmasını istiyorsan, oğlunu bırak Câmi-ül-Ezher’de okusun, ilimle meşgûl olsun” dedi. Oğlunun bu durumdan kurtulması için can atan kadın, onu Rebî bin Abdullah’a teslim etti. Rebî bin Abdullah küçük yaşta olan Zekeriyyâ Ensârî’yi alıp Câmi-ül-Ezher’e götürdü. Kısa zamanda Kur’ân-ı kerîmin tamâmını ezberleyen Zekeriyyâ Ensârî, zamanının büyük âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Onların sohbetlerinde bulunup tasavvuf yolunda ilerledi. İlmi ve güzel ahlâkıyla insanlara ışık oldu. İnsanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatıp onların dünyâda ve âhirette saâdete, kurtuluşa kavuşmaları için çalışan Zekeriyyâ Ensârî hazretleri, herkesle iyi geçinip hizmet etti. Pek çok talebe yetiştirdi.
Zekeriyyâ Ensârî’nin vefatına yakın okuduğu şiirinin tercümesi şöyledir:
“İlâhî! Günahım çok. Senin kapından başka gidecek kapım yok.
İlâhî! Ben günahkâr kulunum, ne ilmim var, ne amelim. Senden başka yardımcım yok.
İlâhî! Hatâlarımı azaltmam için bana yardım eyle.
İlâhî! Ben hatâ ve kusurlarımdan dolayı senden çok hayâ ediyorum.
İlâhî! Günahlarım yedi deryâ gibi pekçoktur. Fakat senin affın yanında onlar azıcık bir damla gibi kalır.
İlâhî! Eğer senin affının genişliğine ve kerîm olduğuna dâir ümîdim olmasaydı, benden meydana gelen hiçbir hatâya sabır ve tahammül edemezdim.
İlâhî, Hâşimî kabîlesinden olan habîbin Muhammed aleyhisselâmın hürmeti için, beni azâbından kurtar! Çünkü ben senin azâbından çok korkuyorum.
Lütfunla ve güzel affınla bana muâmele eyle. Son nefeste bana lütuf ve ihsân eyle...”