Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmi’nin oğlu Sultan Behâeddîn Veled, şöyle bir hadise anlatır:
“Babam ile bir gün Hüsâmeddîn Çelebi’nin bağına gidiyorduk. Babam beni bir katıra bindirdi. Kendisi, diğer talebelerle berâber yaya gidiyordu. Bir ara babamın mübârek vücûdunu, Allahü teâlânın izniyle büyük bir nûrun kapladığını gördüm. Hemen aklıma, babamın büyüklüğünü inkâr edenler geldi. ‘Böylelerine şaşıyorum, niçin kötü düşünüyorlar?’ diye düşünürken, babam geriye dönerek şöyle buyurdu: “SEN KENDİ NEFSİNE BAK!..”
Ey Behâeddîn! Sen babanı inkâr edenleri bırak da, kendi nefsini yola getir. Sakın ucb ve kibir hastalığına yakalanmayasın. Herkes yaya yürürken, sen binek üzerindesin. Bu kadarcık gönül yüksekliği, insanı ucba; kendini beğenmeye götürür, nefsinin ve şeytanın eline düşürür. Onlara hizmet ettirir...”
Mevlânâ hazretleri vefât ettikten bir hafta sonra, onun halîfesi, vekîli olan Hüsâmeddîn Çelebi, talebeleriyle birlikte Sultan Veled’e gelerek; “Artık bizleri irşâd etmeye ilim öğretmeye başlamanızı istirhâm etmeye geldik. Zira, mübârek hocamız Mevlânâ’ya lâyık halîfe olacak ancak siz varsınız.” dedi. Bu şekilde hocasına ve oğluna sadâkatini ve muhabbetini arz eyledi. Babasının halîfesinden bu göz yaşartıcı sözleri işiten Sultan Veled hazretleri;
“Canım efendim! Siz, muhterem babamın sağlığında onun halîfesi idiniz. Vefâtından önce sorulduğunda, sizi, kendisine halîfe bıraktığını buyurmuştu. Bu sebeple siz, bizim hocamızsınız. Bu vazîfe size verilmiştir. Başta kendim ve oğlum Ârif Çelebi size tâbiyiz” dedi. Bu sözler üzerine, Hüsâmeddîn Çelebi, 683 (m. 1284) senesinde vefât edinceye kadar talebeleri irşâd eyledi. Ondan sonra, yerine Sultan Veled halîfe, vekîl olup, bu vazîfeyi üstlendi...
GAİBDEN GELEN OK!..
Sultan Veled zamânında, Mustafa isminde zâlim bir kimse vardı. Malı, mülkü ve akrabâlarının çok olmasından istifâde ederek, bazı kimselere eziyet ederdi. Bunu Sultan Veled’e şikâyet eylediler. Sultan Veled onu huzûruna çağırıp nasîhat ettiğinde, kaba sözlerle i’tirâz etti. Mustafa’nın bu kaba sözlerine sükût eden Sultan Veled hazretleri, o çıkınca; “Bir hafta ömrü kaldığı hâlde, hâlâ yiğitlik taslayıp sıhhatine güveniyor” buyurdu. Mustafa, dergâhtan çıkıp evine giderken, nereden geldiği belli olmayan bir ok, göğsüne saplandı. Bir hafta sonra da öldü.