ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Mâlik bin Dînâr hazretleri, gençliğinde mal mülk sâhibi bir zengin yiğitti. Büyük velî Hasan-ı Basrî hazretlerine talebe olunca, bütün mallarını ve parasını, fakir talebelere harcadı. Kalbinden Allahü teâlânın aşkından başka her şeyin sevgisini çıkardı. Ömrünün büyük bir kısmını Basra’da geçirdi. İyi halleri ve çok kerâmetleri görüldü. Güzel ahlâkı dillere destan oldu...
Bu mübarek zat buyurdu ki: “Âlim, bildiği ile amel etmediği zaman, yağmur damlasının yalçın kayadan kayması gibi, vaaz ve nasîhati gönüllerden silinir gider.” Yahudi bir komşusu vardı...
Kira ile bir ev tutmuştu. Komşusu ise bir Yahudi idi. Bu evin bir duvarı Yahudinin duvarıyla bitişikti. Yahudi yaptığı pisliği bu duvara atarak devamlı kirletmeyi âdet haline getirmişti. Uzun bir zaman geçmesine rağmen bir şikâyet gelmediğine hayret eden Yahudi, Mâlik bin Dinar’a gelerek, heladan, pis kokudan rahatsız olup olmadığını sordu. Mâlik bin Dînâr hazretleri ise rahatsız olduğunu, fakat yıkayıp temizlediğini bildirdi. Yahudi hayret içinde bu sıkıntıya niçin katlandığını sorduğunda, cevaben; 
“Allahü teâlânın rızâsı için.” Çünkü o buyurdu ki: “...Ve öfkelerini yutup insanları affedenler...” (Âl-i İmrân 134)
Yahudi bunun üzerine “Ne iyi bir din ki, Allah’ın dostu, Allah’ın düşmanının verdiği eziyetlere katlanmakta, asla feryâd etmemekte, kimseye söyleyip şikâyet etmemektedir” diyerek Müslüman oldu... 

Bir hasta ziyaretine gitmişti!..
Bir gün hasta ziyâretine giden Mâlik bin Dînâr hazretleri durumu şöyle anlatıyor:
“Hastanın hâlinden, ölüm durumunun yakın olduğu anlaşılıyordu. Kendisine Kelime-i şehâdeti telkin etmek (söyletmek) için uğraştım. Fakat ne kadar uğraştımsa da söylettiremedim. O durmadan ‘on, on bir’ diyordu. Sonra kendisine gelip bana; 
-Ey Üstadım! Önümde ateşten bir dağ var! Ne zaman şehâdet kelimesini söylemeye çalışsam, bu ateş bana hücum ediyor, dedi. 
Bunun üzerine mesleğini sorduğumda; malını ribâya veren, faiz yiyen, ölçü ve tartıda hile yapan biri olduğunu anladım...”
Tüm İçerikler