İbn-i Abbâs (radıyallahü anh) şöyle rivâyet eder: Bir gün Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz mescidden çıkıp şeytanla karşılaşınca; “Seni benim mescidimin kapısına kim getirdi?” diye sordu. Şeytan; “Allah getirdi” dedi. Resûl-i ekrem; “Niçin getirdi?” diye sorunca, şeytan; “İstediğini bana sorman için” dedi.
“AYAKLARIMA BUKAĞI VURULUYOR!”
Resûlullah efendimiz sordu Şeytan cevap verdi:
“Ey mel’ûn! Ümmetimi cemâat ile namaz kılmaktan neden menediyorsun?”
“Yâ Muhammed! Ümmetin cemâatle namaza başladığı zaman, beni şiddetli bir sıtma tutuyor. Onlar namazlarını bitirip dağılıncaya kadar benden çıkmıyor.”
“Ey mel’ûn! Ümmetimi ilim öğrenmekten ve duâdan niçin menediyorsun?”
“Yâ Muhammed! Ümmetin duâ ettiği zaman ben kör ve sağır oluyorum. Onlar dağılıncaya kadar bu hâl benden gitmiyor.”
“Ey mel’ûn! Ümmetimi niçin Kur’ân-ı kerîm okumaktan alıkoyuyorsun?”
“Yâ Muhammed! Ümmetin Kur’an-ı kerîm okumaya başlayınca ben kurşun gibi eriyorum.”
“Ey mel’ûn! Ümmetimi niçin cihâd etmekten alıkoyuyorsun?”
“Yâ Muhammed! Ümmetin cihâd için sefere çıktığı zaman, ayaklarıma bukağı vuruluyor. Onlar dönünceye kadar bukağı ayaklarımda kalıyor. Onlar hacca gittikleri zaman zincirlerle bağlanıyorum. Onlar sadaka vermeye niyet ettiklerinde, başıma bıçaklar konuyor. O bıçaklar beni kesiyor...”
“BUNUN İÇİN SANA ACIDIM!..”
Ebû Mansur bin Zâkir, sâlih ve zâhid bir zât idi. Vefâtı yaklaştığı zaman çok ağladı. “Ölüm ânında niçin ağlıyorsun?” diye sorulduğunda; “Hiç gitmediğim bir yola gideceğim için ağlıyorum” diye cevap verdi. Vefât ettikten dört gün sonra oğlu, Ebû Mansur bin Zâkir’i rü’yâsında gördü: “Ey oğlum! Burada işler zannettiğinden çok daha zor. Rabbim bana; ‘Ey Mansur! Bugün buraya hangi amelin ile geldin?’ diye suâl etti. Ben de; ‘Yâ Rabbi, otuz hac yaptım, kendi ellerimle muhtaçlara kırk bin dirhem dağıttım, kırk harbe katıldım...’ dedim. Hak teâlâ; ‘Onların hiçbirini kabûl etmedim’ buyurdu. Ben; ‘O zaman ben muhakkak helâk oldum yâ Rabbî’ dedim. Allahü teâlâ; ‘Bu gibi şeylere bakarak azâb etmek keremimden değildir. Yâ Ebâ Mansur! Falan gün Müslümanların ayağı çarpmasın diye yoldan küçük bir taş parçasını kaldırmıştın. İşte bunun için sana acıdım. Zîrâ ben iyilik yapanların iyiliklerini aslâ zâyi etmem’ buyurdu dedi...”