1616 (H.1025) senesinde Hindistan’ın Serhend şehrinde şiddetli bir tâûn (vebâ) salgını başladı. Bu salgın her geçen gün şiddetleniyor, yüzlerce insan her gün kabre konuyordu. Bu hâli gören İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin büyük oğlu Muhammed Sâdık hazretleri; “Bu tâûn yağlı lokma istiyor. Biz gitmedikçe (ölmedikçe) geçmez” buyurdular. Nitekim İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üç oğlu, Muhammed Sâdık, Muhammed Ferrûh ve Muhammed Îsâ, arka arkaya vefat ettiler...
“BAŞIMIZA GELENLERİ DİNLE!..”
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mevlânâ Sâlih’e gönderdiği bir mektupda oğulları hakkında şöyle buyurdu:
Allahü teâlânın nîmetlerine hamd olsun ve O’nun seçtiği kullarına selâm olsun! Kardeşim Molla Sâlih! Serhend’de bulunanların başına gelenleri dinle! Büyük oğlum iki küçük kardeşi Muhammed Ferrûh ve Muhammed Îsâ ile birlikte âhirete gittiler. “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci’ûn.” Allahü teâlâya sonsuz hamd olsun ki, önce geride kalanlara sabır gücünü ihsân eyledi. Bundan sonra, bu belâdan râzı olmayı nasîb eyledi. Fârisî beyt tercümesi:
“Beni ne kadar incitsen, dönmem senden yine/Dayanmak tatlı olur sevgili elemine...”
Merhûm oğlum, Hak teâlânın âyetlerinden bir âyet idi. Rabbül’âlemînin rahmetlerinden bir rahmet idi. Yirmi dört yaşında iken, öyle şeylere kavuştu ki, az kimseye nasîb olur. Mevleviyyet mertebesine, naklî ve aklî ilimlerin profesörlüğüne yükselmişti. Öyle olmuştu ki, yetiştirdiği gençler Beydâvî Tefsîri’ni, Şerh-i Mevâkıf ve benzeri yüksek kitapları okuyorlardı. Mârifet ve irfânını anlatmak ve şühûdünü, küşûfünü yazmak, başarılacak şey değildir...
“DOSTTAN KONUŞMAK DAHA TATLI”
Muhammed Ferrûh’dan ne yazayım ki, on bir yaşında ilim talebesi idi. Kâfiye okuyordu. Tam anlayarak ders görüyordu. Dâimâ âhiret azâbından korkar ve titrerdi. Çocuk iken, bu dünyâdan ayrılmak için ve böylece, âhiret azâbından kurtulmak için duâ ederdi. Ölüm yatağında iken, kendisine hizmet edenler, hiç işitilmemiş ve şaşılacak şeylerini gördüler.
Sekiz yaşında vefât eden ve bu yaşta çok kerâmet ve hârikaları görünen Muhammed Îsâ’dan ne yazayım!
Oğullarımın her üçü de, birer cevher idiler. Bize emânet verilmişlerdi. Allahü teâlâya hamd ve şükür olsun ki, bu emânetleri râzı olarak sâhibine teslim eyledik. Yâ Rabbî! Peygamberlerin efendisi hürmetine bizi onların sevâbından mahrûm bırakma! Onlardan sonra, bizleri fitneye düşürme! Fârisî mısra tercümesi:
“Her ne olursa olsun, dosttan konuşmak daha tatlı.”