Bedreddîn Serhendî hazretleri, 1593 (H.1002) senesinde Serhend’de dünyaya geldi. Hocası İmam-ı Rabbânî hazretlerinin kendisine yazdığı mektuplar, “Mektûbat” kitabında yer almaktadır... Bu mübarek zat, zekî ve çok akıllı idi. Kısa zamanda keşf ve kerâmetler sâhibi oldu. Hocasının daha ilk teveccühlerinde, kalbi zikretmeye başladı. Kelâmda en büyük kitâb olan Şerh-i Mevâkıf’ı, Beydâvî Tefsîrini ve Mîr Hâşiyesi ile berâber, Akâid-i Adudiyye’yi, İmâm-ı Rabbânî’nin huzûrunda okudu. On beş yaşında iken İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin huzûrunda tasavvuf yoluna girdi. “Niyetinin sevâbını alırsın...” İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât’ın üçüncü cildini tamamlayıp, dostlara birkaç tâne daha mektûb yazınca, Bedreddîn Serhendî içinden; “Dördüncü cildin toplayıcısı bu fakîr olsa...” diye niyetlendi. (Nitekim birinci cildi Mevlânâ Yâr Muhammed Cedîd, ikinci cildi Mevlânâ Abdülhay, üçüncü cildi Hâce Hâşim-i Keşmî toplamışlar idi.) Bir gün yalnızken hazret-i İmâm’a bu niyetini arz etti. Bir an sustular, sonra buyurdular ki: -Vakit nerde, fırsat kime? Yakînen bilinmelidir ki, ömrümüz senelerden çıktı, günlere kaldı. Sen niyetinin sevâbını alırsın... Bu konuşmadan birkaç gün sonra o, dünyâyı aydınlatan güneş, vefât etti. Bedreddîn Serhendî tasavvuf yoluna girdikten sonra, İmâm-ı Rabbânî’ye gönderdiği bir mektûbda şu hâllerini yazdı: “Ne zaman bir kabre uğrasam, kabirdekinin hâli bildiriliyor. Azâb veya sıkıntıda, yâhut nîmetler içinde olduğunu görüyorum. Bâzan da kabri karanlık veya aydınlık görüyorum. Bir büyüğün mezarının başına gidersem, Cennet’te nîmetler içinde olduğu mâlûm oluyor. O azîzin bana merhamet ve lütuflarını müşâhede ediyorum. Bâzan yüz çevirdikleri ve teveccüh etmedikleri de oluyor. Uzun yalvarmalardan sonra, ne için böyle davrandıklarını soruyorum ve öğreniyorum...”
“Allahü teâlâ beni seviyor” İşte, böyle hallere vakıf olan bu mübarek zat, 1688 (H. 1099) senesinde Serhend’de vefat etti. Vefatı sırasında buyurdu ki: “İmam-ı Rabbânî hazretlerinin teveccühü ile Resûl-i Ekrem efendimizin teveccühüne mazhar oldum. Bu mübarek teveccüh sayesinde Allahü teâlânın teveccühüne mazhar olacağımdan asla şüphem yoktur. Allahü teâlâ beni sevmeseydi, İmam-ı Rabbânî hazretlerine talebe yapmazdı...”