Şerîfzâde Mehmed Efendi, 1553 (H.960) yılında Eğirdir’de doğdu. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Sultan Dördüncü Murâd Hanın tahta çıktığı sene (1623) Anadolu kâdıaskeri oldu. Murâd Han ertesi yıl onu, seyyidlerin ve şerîflerin doğum ve vefât kayıtlarını tutan ve işleri ile ilgilenen “Nakîbü’l-eşrâf”lık müessesesinin başına getirdi. 1625 yılında ise askerî en büyük kâdılık makâmı olan Rumeli Kâdıaskerliğine getirildi. Fakat çok geçmeden bu görevinden ayrılarak kendini tamâmen ibâdete verdi. 1630 (H.1040) senesinde de rahmet-i rahmâna kavuştu. Kabri İstanbul’da Eyüp Sultan Türbesi civârındadır... 4. MURAD HAN’A YAZILAN MEKTUP
Şerîfzâde hazretleri vefatından evvel, bir sefere çıkacak olan Sultan 4. Murad’a bir mektup yazar. Özetle şöyle der:
“İleriyi gören, hakkı bâtıldan ayıran akıl sâhipleri ister sultan, ister hâkan, ister derviş, ister vezir, ister zengin isterse fakir olsun, kerâmetleri anlatılan evliyâ hakkında temiz niyet ve doğru îtikâd sâhibi olmalı...
Zamânımızdaki kutupların, velîlerin de hazır bulunduğu gazâlara, vefât etmiş bulunan ricâl-i gayb, evliyâullah da katılarak yardımcı olur. Bu îtibarla devlet adamları, pâdişâhlar bu nîmetin kadrini bilip adâlete meylederek, zulüm ve haksızlıkların def’ine ve zâlimlerin kökünü kazımaya gayret sarf etmelidir. Aksi halde zaman zaman devlet ileri gelenlerinin fukarâ ve zayıflara ettikleri pekçok zulüm ve haksızlık, ayrıca bizim kötü işlerimiz ve günahlarımız sebebiyle, zafer ve nusret diğer tarafa döner. Her ne kadar evliyâullahın İslâm askerini kırması söz konusu olmasa da, Allahü teâlânın irâdesi diğer tarafın kazanması yönünde olunca, ricâl-i gayb bunlara yardım etmediği gibi, bâzan; (Ey kâfirler! Şu fâcirleri, âsileri, günahkârları öldürün!) diye hitâb etmişlerdir. Pekçok zulüm ve isyanları sebebiyle ehl-i İslâma olan gadab-ı ilâhîyi bildirmek için kâfirlere böyle hitâb edip Müslümanlardan nice kimseye de işittirmişlerdir. Tâ ki bâzı gâfiller bu sırra şâhid olup uyansınlar, ibret alsınlar...
“ALLAH ADAMLARINI ÜZMEYELER!..”
Bu sebeple pâdişâh efendimiz hazretleri de Allahü teâlâya iyi tevekkül edip, zulmü def ve adâleti yaymaya çok gayret etmelidir. Gerek kendileri, gerekse vezirler ve vekilleri tarafından Allah adamlarından birini üzmeyeler. Yoksa müşkil bir iş tam olmaya yüz tutmuş iken tehire ve gecikmeye sebeb olur...”