ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Mevlânâ Seyyid İbrâhim Efendi, on beş ve on altıncı asırlarda Anadolu’da yetişen İslâm âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. İsmi, Mevlânâ Seyyid İbrâhim bin Muhammed bin Hüseyin bin Ali el-Horasânî olup, Mevlânâ Seyyid İbrâhim adı ile tanınır. Ayrıca “Emîr Efendi” diye de bilinir. Babası Horasan diyârının ileri gelenlerinden Sadrüddîn Muhammed isminde bir zât olup, Anadolu’ya gelerek, Amasya yakınında bulunan Yenice ismindeki köyde yerleşmişti. O köyde bulunan büyük bir zâviyede talebe okuturdu. İbrâhim Efendi bu köyde dünyâya geldi...
Babası da büyük velî idi
Seyyid İbrâhim’in babası Muhammed Efendi, kerâmet sâhibi, çok yüksek bir velî idi. Rivâyet edilir ki, ömrünün sonlarına doğru Seyyid Muhammed Efendinin gözleri zayıflayıp, görme hassası kaybolmuştu. Bir gün, o zaman daha genç yaşta bulunan oğlu Seyyid İbrâhim ile berâber otururlarken, birden oğluna hitâben; 
-Ey gözümün nûru evlâdım. Başını açma. Çünkü hava soğuktur, üşürsün, dedi. O da çok hayret edip; 
-Babacığım, sen göremezdin, benim başımın açık olduğunu nasıl bildin? diye merakla suâl edince, babası şöyle cevap verdi: 
-Evlâdım, seni görmek arzum o kadar şiddetlendi ki, gözümü açıp seni bana göstermesi için, cânu gönülden Allahü teâlâya duâ ettim. O da bu duâmı kabûl edip, seni bana gösterdi. Şimdi yine gözüm perdelidir, yâni kapalıdır. Göremiyorum...
Osmanlı âlimlerinden Taşköprüzâde diye tanınan Ahmed bin Mustafa, “Şakâyik-ı Nu’mâniyye” isimli meşhûr eserinde, Seyyid İbrâhim’i anlatırken buyuruyor ki: 

Artık son günlerini yaşıyordu...
“Ölüm hastalığında Seyyid İbrâhim’i ziyârete gittim. Vefâtı yaklaşmıştı. Geldiğimi anlayınca gözünü açıp; 
-Hak teâlâ hazretleri çok kerîm ve latîftir. O’nun, târif ve tavsîfin çok üstünde, hadsiz ve hesapsız olan lütuf ve keremi bana müşâhede olundu, buyurdu. Bundan sonra yine kendinden geçip gözlerini kapadı. Yanından ayrıldığım gece vefât ettiğini öğrendim...”
Bu mübarek zat, hastalığı sırasında hep, Allahü teâlânın yüce ismini tekrarlıyordu. 1528 (H.935) senesinde vefât etti. Vefâtında yaşının doksanı geçmiş olduğu rivâyet edilmektedir. Cenâzesi, Ebû Eyyûb-i Ensârî hazretlerinin câmiine yakın bir yerde defnolundu...
Tüm İçerikler