Muslihuddîn Mûsâ Efendi, küçük yaşlarda ilim öğrenmeğe başladı. Otuz yaşına geldiğinde, medrese tahsîlini bitirdi. Çevresinde sayılan bir âlim oldu. İlimdeki yüksekliğini, zamânının âlimleri tasdîk ettiler. Nitekim, Şeyhulislâm Ebüssü’ûd Efendi’nin hürmet ve muhabbetini kazandı... Tahsil ettiği muhtelif ilimler arasında tıp ilmini dahi merak ederek kendi zamanındaki gelişme nispetinde tıbbi tedavi ilimleri hakkında bilgi sahibi olmuştur. Kendine has metotla, 41 çeşit baharattan “Mesir macunu” adını verdiği bir terkip yaparak hastaları tedavi etmiştir... Bir gördü pir gördü!..
Muslihuddîn Mûsâ Efendi, bir gün, Sünbül Sinân hazretlerinin şöhretini işitti. Onu bir gördü pir gördü... O günden sonra her gün Sünbül Sinân’ın dergâhına gelip, ondan ders almağa başladı. Sünbül Efendinin sohbetleri ile pişerek, teveccühleri bereketiyle mânevî dereceleri kat etti. Ona “Merkez Efendi” ismini de hocası Sünbül Sinân hazretleri verdi. Çok sevdiği kızı Rahime Hâtun’u, yine çok sevdiği talebesi Merkez Efendi’yle evlendirdi.
Merkez Efendinin ömrü, hep ibâdet etmekle, insanlara hakkı, doğruyu anlatmakla, Ehl-i sünnet îtikâdını yaymakla, hayır ve hasenât yapmakta halka ön ayak olmakla, fakir ve zayıfları himâye etmekle geçti. Merkez Efendi, ibadet hususunda çok titizdi. Namazlarını cemaatle kılmaya azami gayret sarfederdi. Hep “Namazlarınızı cemaatle kılmaya gayret edin” buyururdu.
Bu Allah adamı, 1551 (H.959) senesi Rebî’ul-âhir ayının on yedisine rastlayan perşembe günü, talebelerine son vasiyetini yaptıktan sonra, Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti... Cenâzesini Şeyhulislâm Ebüssü’ûd Efendi yıkadı. Cumâ günü Fâtih Câmii’nde, misli görülmemiş bir kalabalık toplandı. Ebüssü’ûd Efendi cenâze namazını kıldırdı ve;
-Dünyâda bu kimseyi riyâsız olarak görmüştük, buyurdu. Sonra, kabrine götürülmek üzere omuzlarda taşınmağa başlandı.
Şefâatine kavuşmak aşkıyla...
Herkes, bu âlim ve velîye hizmet edip, âhirette şefâatine kavuşmak aşkıyla tabutu taşımak için birbirleriyle yarışıyordu. Öyle ki, bazen kalabalıktan sıkışan, güç durumlara düşenler bile oluyordu. Kalabalığın çok olması sebebiyle, uzun bir sürede, Topkapı surlarının dışında Kânûnî Sultan Süleymân Hân’ın vâlidesi nâmına yaptırdığı tekkedeki kabrine Ebüssü’ûd Efendinin bizzat kendi eliyle defnedildi.