Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri, İstanbul evliyâsının büyüklerindendir. 1664 (H.1075) târihinde Tokat’ta doğdu. 1745 (H.1158) târihinde İstanbul’da vefât etti. Kabr-i şerîfi, Unkapanı’na inen cadde ile Zeyrek Yokuşunun kesiştiği tepe üzerinde, Soğukkuyu Pîrî Paşa Medresesi kabristanındadır... “HEP MEKTÛBAT’TAN ANLATIRDI!”
Talebelerinden Seyyid Yahyâ Efendi anlatır: Hep İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin ve oğlu Muhammed Ma’sûm hazretlerinin altı cildlik Mektûbat’ından anlatırdı. Bu hususta o: “Mekke-i mükerremede iken, okuyup mütâlaa ederek, hoş vakit geçirdiğim bu altı ciltlik Mektûbât’tan bir nüshasının, Şeyh Muhammed Murâd hazretlerinin kütüphânesinde mevcûd olduğunu işittim. Fakat elde edemedim. İnşâallah sen bir nüshasını bulup tercümesine vesîle olursun” buyurdu. Vefat ederken de bana son nasihati bu oldu.
Hocam Mehmed Emîn Efendinin göğsünde küçük bir sivilce çıkıp, rahatsızlandı. Gün geçtikçe ağırlaştı. Sonra bir sivilce de omuzlarında çıktı. Tabipleri getirip gösterdiğimizde, o sivilcenin şirpençe olduğu anlaşıldı. İhtimamla, dikkatle tedâvi etmeye başladık. Aradan kırk-elli gün geçti. Fakat bir türlü iyileşme alâmeti göremedik. Nihâyet bu hâlde iken vefât etti... Vefâtından bir iki sene sonra Mektûbat’ın tamâmını elde edip, 1750 senesinde, arkadaşlarımızdan Müstakimzâde Sâdeddîn Süleymân Efendiye vererek, tercüme edilmesini istedim. O da 1752 senesinde tercümeyi tamamladı. İşte o Mektubattan bir kısım:
“BUNDAN BAŞKASI HİÇTİR!..”
“Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Sevgili oğlum! Fırsat ganîmettir. Ya’nî, zamân çok kıymetlidir. Bu kıymetli zamânları fâidesiz şeylere harc etmemelidir. Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği şeyleri yapmakla geçirmelidir. Beş vakit namâzı, dünyâ işlerini düşünmeyerek ve cemâ’at ile kılmalıdır. (Ta’dîl-i erkân) ile kılmaya dikkat etmelidir. Teheccüd namâzını kaçırmamalıdır. Seher vakitleri istiğfâr etmelidir. Ölümü hâtırlamalı, âhiretin dehşet ve şiddetini göz önüne getirmelidir. Kısacası, yüzümüzü dünyâdan âhirete çevirmelidir. Sözün özü, gönül Allahtan gayrisine tutulmaktan kurtulmalı, beden ve a’zâları da, ahkâm-ı islâmiyyeye uymakla süslemelidir. İş budur, bundan başka her şey hiçtir!..”