ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri “Silsile-i aliyye” denilen âlim ve velîlerin meşhûrlarındandır. Hindistan’da, Delhi şehrinde yaşamıştır. 1701 (H.1113) senesinde Ramazân-ı şerîfin on birinde Cumâ günü doğdu. 1781 (H.1195) senesinde şehîd edildi. Hazret-i Ali’nin neslinden olup, seyyiddir...
“BABAMIN VASİYETİNE UYDUM”
Kendisi şöyle anlatmıştır: “Fârisî lisanını ve diğer bâzı bilgileri babamdan, Kur’ân-ı kerîmi, tecvîd ve kırâat ilmini Kârî Abdürresûl’den, aklî ve naklî ilimleri de zamânımızın âlimlerinden öğrendim. Tahsîlimi tamamladıktan sonra, bir müddet de talebelere ders verdim. On altı yaşında babam vefât etti. Vefât etmeden önce şöyle vasiyyet etti: ‘Bütün vaktini, kemâlâtı, olgunlukları ve üstün dereceleri elde etmek için harca. Kıymetli ömrünü boş şeylerle geçirme...’ Babamın vasiyetine uyarak, ilim öğrenmeye ve öğrendiğim ilimle amel etmeye devâm ettim...” 
Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri, hocalarına büyük bir muhabbet ve ihlâs ile bağlıydı. Bilhassa İmâm-ı Rabbânî hazretlerine derin bir muhabbeti vardı. “Her neye kavuşmuşsam, hocalarıma olan muhabbetim sebebiyle kavuştum. Kulun amelleri nedir ki, Allahü teâlânın rızâsına kavuştursun! Fakat Allahü teâlânın rızâsına kavuşmuş ve makbul kullarından olan zâtları sevmek, onlara muhabbet beslemek, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için en kuvvetli vâsıtadır” buyurdu.
Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin, sevenlerine ve talebelerine nasîhatleri şöyledir:
“Takvânın ve verânın, haramlardan ve şüpheli şeylerden sakınmanın yolu, Resûlullah efendimize mütâbeat yâni tam uymak ve onun bildirdiklerini candan kabûl etmektir. Kendi hâlinizi, Kitab ve Sünnette bildirilen hususlar ile karşılaştırınız. Eğer hâliniz, Kitab ve Sünnette bildirilen hususlara yâni dînin emirlerine uygun ise makbûldür. Uygun değilse merdûddur, reddedilecektir. Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâdı üzere olmak lâzımdır...”

SOHBETİN BEREKETİNE KAVUŞMAK...
“Her kim ki dünyâya düşkün olanlar arasına karışırsa, sohbetin bereketlerine ve tasavvufun nûrlarına kavuşamaz! Bir kimse dünyâya düşkün olanlar arasına ihtiyaç olduğu kadar karışır ve hâlis niyetle ve bâtınî nisbetini muhâfaza ederek aralarında bulunursa zararı yoktur...”
“Dünyâ mel’ûndur ve dünyâda olan şeylerden Allah için yapılmayanlar da mel’ûndur. Allahü teâlânın sevgisi ile dünyâ sevgisi bir araya gelmez. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için mâsivâyı yâni Allahü teâlâdan başka her şeyi ve bütün maksatları terk etmek lâzımdır.”
Tüm İçerikler