Ahmed Abdülhak Radûlî hazretleri Hindistan evliyâsının büyüklerindendir. 837 (m. 1433) senesinde Radûl şehrinde vefât etti. “Kıdvet-ül-Evliyâ” (ilimde çok ileri olup, kendisine itimat edilen) adıyla meşhur oldu... BİR TÜRLÜ YÜKSELEMİYORDU!..
Bu mübarek zat, çok sıkı riyâzet ve mücâhede çekmekle berâber, derecesinin yükselmediğini gördü. Yol gösteren bir Allah adamı olmadan riyâzet ve mücâhede ile maksada erişilemeyeceğini anladı. Kendisine Pâni-püt şehrine gitmesi, orada, Celâleddîn Pâni-pütî’nin sohbetinde ve hizmetinde bulunması kalbine ilhâm edildi. Gidip o mübarek zata teslim oldu ve kısa zamanda icâzet almakla şereflendi. Hilâfet hırkası giyip, insanlara doğru yolu göstermek için, hocası tarafından memleketine gönderildi...
Câmiye vaktin girmesinden önce gider, eliyle süpürürdü. Kırk elli sene câmiye gitti. Ama câminin hangi tarafta olduğunu bilmezdi. Yola çıkınca, talebeleri “Hak” zikrini yüksek sesle söylerler, bu ses onun kulağına gelince, o tarafa giderdi. Çoğu zaman mest hâlinde gözü kapalı olurdu. Onun ve talebelerinin zikri, çoğu zaman “Hak” idi. Talebeleri hep, “Hak” sözü ile son nefeslerini verirlerdi.
MAKSADIN MÜJDESİNİ ALDI!..
Bir gün Behâr şehrine geldi. Orada iki mecnûn vardı. Onlardan maksadın müjdesini aldı. Maksûdun nişansızlığından hâsıl olan donukluktan kurtuldu, tâzelendi ve taleb derdi çoğaldı... Oradan Evdeh şehrine gitti. Şeyh Fethullah Evdehî ile görüştü. Şeyh Fethullahın yolu, zâhidler yolu idi. Onun meşrebi ise, aşk ve muhabbet idi. Şeyh Fethullah’ın sohbetinde aradığını bulamadı. Bunun üzerine kendi kendine; “Ahmed, yaşayanlardan maksûdun haberini alamadın. Bâri ölülerin sohbetinde bulun, belki o âlemden bir koku alırsın” dedi. Birkaç sene o şehirdeki kabirleri ve sahrâları dolaşıp; “Yâ Hâdî! Yâ Hâdî!” diye inledi. Sonra kendi kendine; “Ahmed, şimdi öl! Diri iken kabre gir” dedi. Eliyle bir kabir kazdı ve ona girdi. Altı ay o kabirde riyâzet çekti.
Evinde Azîz isminde bir çocuk dünyâya geldi. Doğduğu zaman, orada bulunanların hepsinin duydukları “Hak” lafzını söyledi. Ondan çok hârikalar görüldü. İnsanlar, hep bu çocuktan konuşmaya başladılar. Ahmed Abdülhak kabristana gitti. Bir yerde durdu ve; “Burası Azîz’in kabri olur” dedi. Sonra çocuk hastalandı ve iki üç gün içinde vefât etti. Söylediği yere defnedildi...