1600’lü yılların başlarında şehr-i İslambol’da nur topu gibi bir erkek çocuk dünyaya gelir. Bu çocuk, Yavuz Sultan Selim’in vezir-i azamı Kara Piri Paşa’nın hazinedarı ve kapukethüdası, deniz ümerasından Pervane Kaptan’ın biricik oğludur. PADİŞAHIN KIZIYLA EVLENİR...
Dedesi, “Bugün yarın ölürüm” düşüncesiyle Tophane yakınlarındaki yalısında, yedi sene odası içindeki yüklükte tabutunu saklayan çok müttaki bir insandır. Adı “Ahmed” konulan bu güzel çocuk, işte böyle bir atmosferde yetişir...
Küçük Ahmed, biraz serpilince, babası tarafından Sultan 1. Ahmed’e takdim edilir. Sultan Ahmed, bu pırıl pırıl nur yüzlü çocuğu görünce isminin önüne “Melek” ilave eder. Ve küçük “Melek Ahmed” saraya alınır. Yıllarca Enderun terbiyesi içinde yetişir ve “Melek Ahmed Ağa” namıyla “Has oda”ya girer... Oradan da “Çuhadar”lığa yükselir. Bu pehlivan yapılı yiğit, ikbal basamaklarını tırmanmaya devam ederek “Silahtar”lığa yükselir. Çok geçmeden de üç tuğlu vezirlik rütbesi ile Diyarbakır’a vali tayin olunur (1638). Bir süre Musul muhafızlığında bulunduktan sonra da, İstanbul’a döndüğünde Kubbealtı Vezirleri arasına girer (1640).
Bu arada Dördüncü Murad’ın ehl-i kalb kızı İsmihan Sultan ile mesud bir izdivaç yapar (1644). Ve bu vazifeşinas insanın rütbesi daha sonraları Sadrazamlığa kadar yükselir.
Dördüncü Murat’ın üçüncü kızı olan bu genç sultan, Melek Ahmed Paşa ile evlendikten sonra bu evliliğini takva ile ziynetlendirerek, Koca Mustafa Paşa Şeyhi Hasan Efendi’ye intisab eder...
DEDESİ CENNETE ÇAĞIRIYOR!..
İşte bu günlerin birinde İsmihan Sultan bir bebek dünyaya getirmek üzeredir. Bu müjdeli hadisenin hemen akabinde bu mübarek kadın enteresan bir rüya görür. Kocasına anlatır. Rüyasında dedesi Sultan Ahmed Han cennettedir ve onu da çağırmaktadır...
Paşa, rüya tabirinden iyi anlayan biridir. Bu rüyanın tabirinden hüzün çıkmaktadır. Ancak Paşa, hanımına hiçbir şey sezdirmeden rüyasının hayırlı, müjdeli olduğunu söyleyip bol bol tasaddukta bulunmasını söyler... Neticede neler yaşandı; o da yarına...