İbn-i Semmâk hazretleri, zamânının önde gelen âlimlerinden ilim ve edeb öğrendi. Hişam bin Urve, A’meş ve başkalarından hadîs dinledi ve bu ilimde mütehassıs oldu. Ma’rûf-u Kerhî hazretleri talebelerinin önde gelenlerindendir...
İbn-i Semmâk hazretleri bir ara Bağdâd’a gelip Halîfe Hârûn Reşîd ile görüştü ve ona nasîhatlerde bulundu. Bir gün; “Ey müminlerin emîri! Senin Allahü teâlânın huzûrunda bir yerin vardır. Ancak ilâhî huzurda duruşun bittikten sonra Cennet’e veya Cehennem’e gideceksin. Acaba senin yerin hangisi olacak?” buyurdu. Hârûn Reşîd bu sözleri duyunca kendini tutamayıp ağlamaya başladı.
Öyleleri vardır ki!..
İbn-i Semmâk hazretleri, bildiklerini, öğrendiklerini yerine getiren Allah’ın sevgili bir kuluydu. Bir vaazında; “İçinizde Allahü teâlâyı hatırlatan fakat kendileri unutan pekçok kimseler vardır. Yine öyleleri vardır ki, Allahü teâlânın yasak, haram kıldığı şeylere karşı cüretkâr olup, haram işledikleri halde, başkalarını Allahü teâlâya yaklaştırmaya çalışırlar. Yine sizden öyleleri vardır ki, kendileri Allahü teâlâdan kaçtıkları halde, insanları Hakk’a çağırırlar” diyerek, ilmiyle âmil olmayan, bildikleriyle amel etmeyen ve gaflet içinde kalanların hâlini dile getirdi...
İbn-i Semmâk hazretleri zamânın ileri gelen devlet adamlarına nasîhat eder, mektuplar gönderirdi. Muhammed bin Hasan, Rukbe’ye vâli tâyin edilmişti. Ona yazdığı mektupta buyurdu ki:
“Her hâlinde takvâ üzere ol, haramlardan sakın, Allahü teâlânın nîmetlerine şükret ve O’ndan kork. Nîmete şükretmek; günâh işlememekle olur. Muhakkak her nîmette bir delil, hüccet ve mesûliyet vardır. Hüccet, delil, o nîmetin Allahü teâlâ tarafından verilmiş olmasıdır. Mesûliyetine gelince; o, nîmet olduğu halde günah işlememektir. Allahü teâlâ sana âfiyet versin. İşlediğin günahları ve yaptığın kusurları affetsin...”
Kûfe’de vefat etti...
Hristiyan bir genç iken, kendisinde işittiği bir söz ile kalbinde iman nuru parlayan Ma’ruf-i Kerhî’yi İmam-ı Ali Rıza’ya götüren ve orada iman etmesine sebep olan İbn-i Semmâk hazretleridir.
Bu mübarek zat, 799 (H.183) senesinde Kûfe’de vefat etti. Vefatından hemen önce buyurdu ki:
“Allahü teâlâya itaat etmediğin zaman azabından kork. O’na isyan etmediğin müddetçe de rahmetini bekle!..”