Ebü’l-Fadl Serahsi, evliyanın büyüklerindendir. Hicri dördüncü asırda İran’ın Serahs şehrinde dünyaya geldi. Kendi zamanındakiler içinde vera ve takvada en ileri olanlardandı.
Ebü’l-Fadl Serahsi hazretleri; Ebu Said Ebülhayr gibi birçok evliyanın hocası idi. Herkesin kendisine hürmet ettiği, herkese karşı merhametli, çok cömert, latif, tatlı bir zat olup, kıymetli sözleri ve kerametleri ile meşhur olmuştu.
Bu mübarek zat, çok talebe yetiştirdi. Bunlardan en meşhuru Ebu Said Miheni’dir... Kaftanını yamayan zat!
Ebu Said Merv şehrinde ilim öğrenmek için on sene kaldıktan sonra, Serahs şehrine gelmişti. Yüksekçe bir tepe üzerinde Lokmân-ı Mecnûn’u gördü. Yanına gitti, kaftanını yamıyordu. Ebû Saîd onu seyrederken kendi gölgesi, Lokmân’ın kaftanının üzerine düşüyordu. Lokmân-ı Mecnûn, yamayı dikince buyurdu ki:
-Ey Ebû Saîd! Biz seni bu yama ile bu kaftana diktik. Sonra elinden tutup, Ebü’l-Fadl-ı Serahsî hazretlerinin huzûruna götürdü. Ona;
-Ey Ebü’l-Fadl! Bunu sakla, bu sizdendir, dedi.
Ebü’l-Fadl-ı Serahsî, Ebû Saîd’in elinden tutup yanına oturttu ve; “Maksadımız, insanlara Allahü teâlânın yolunu göstermektir. İnsanlara gönderilen yüz yirmi dörtbinden ziyâde peygamber, onlara ‘Allah’ dedirtmek ve O’na ibâdet ettirmek için geldiler” buyurdu.
Ebû Saîd, Ebü’l-Fadl’ın kalblere hayat veren bu güzel sözlerini, kendinden geçmiş bir hâlde dinledi. Ebü’l-Fadl, kendisini talebeliğe kabûl etti ve;
“Kendinden geçerek geri kalma amelden/Bu büyük devleti, sakın çıkarma elden” buyurdu.
“Beni oraya defnetmeyin!”
Ebü’l-Fadl Serahsi hazretleri, sıkıntılara sabreder, hiç kimseye şikâyette bulunmazdı. Halini Allahü teâlâya arz eder, her duası kabul olurdu.
Nakledilir ki, Ebül Fadl’ın vefatı sırasında kendisine;
“Sizi, evliyadan birçoğunun bulunduğu falan kabristana defnedelim” dediklerinde:
“Beni oraya defnetmeyin. Orada büyük zatlar bulunmaktadır. Kendimi onlara layık görmüyorum. Şu tepede, günahı, isyanı açık olanların bulunduğu bir kabristan vardır. Ben kendimi oraya layık görüyorum” diyerek son nefesini verdi...