ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Şeyh Behrâm onyedinci asırda Hindistan’da yetişen evliyânın büyüklerindendir. Şeyh-ul-meşâyıh olarak bilinir... 1647 senesinde Mirzâ Muzaffer, Beytûlî ve çevresini zabt etmesi için bir Hindû’yu görevlendirip gönderdi. Dinsiz ve zâlim olan bu Hindû oraya gelince, kasaba halkı çok sıkıntı çekti. Müslümanlara yapmadığı zulüm ve işkence kalmadı... 
BİR SEYYİDİN DUASI...
Zalim Hindû, Beytûlî ve civârını istilâ edip, Şeyh Behrâm’ın türbesinin bulunduğu yeri dahî kendisine bağlamak istedi. Kasaba halkı ve ileri gelenleri, ne kadar mâni olmak istedilerse de fayda vermedi... O sırada Seyyidlerden biri, Şeyh Behrâm’ın nûrlu kabrine gidip, onu vesîle ederek Allahü teâlâya duâ etti. Henüz oradan ayrılmamıştı ki, türbenin dışından kulağına büyük bir gürültü geldi. O zât hemen dışarı koştu. Bir de ne görsün. O kâfirin atı yıkılmış ve iki ayağı da havada kalmıştı. Hayret edip nasıl olduğunu sordu. Orada bulunanlar dediler ki: 
“O zâlim, kibrinden ve gurûrundan kimseyi dinlemedi. ‘Pâdişâhın malını sebepsiz yere niçin kalenderler yesin’ dedi ve zabt ettiği toprakları ölçen memura işâret etti. Kendisi de kızıp atını ileri sürdü. Birkaç adım gitmeden atı tökezleyip yere yıkıldı. O zâlim eyerden öyle bir sıçradı ki, ayakları havada asılı kaldı.” 
O sırada Seyyidin dilinden; “Ey hazret, bu alçağı niçin havada durdurursunuz, niçin toprağa düşüp boynu kırılmaz?” sözleri çıktı. O anda öyle bir düştü ki, orada bulunanlar toprağa çakıldı zannettiler... Adamları onu kaldırıp, Şeyh Behrâm’ın türbesine götürdüler. O seyyid de berâber idi. Kabre yaklaşınca şuuru biraz yerine gelip güçsüzlüğü ve aczi sebebiyle başını yere koydu ve adamlarına dedi ki: “Ey insanlar beni buradan çabuk kaldırın. Siz görmüyorsunuz, fakat beni dövüyorlar. Çabuk, döve döve ‘bu kâfiri dışarı atın’ diye emreden bir ses işitiyorum...” 

SONU ÇOK KÖTÜ OLDU!..
Adamları bunu duyunca, Hindû’yu kaldırıp eve götürdüler. Bir divanın üzerine yatırdılar. Biraz sonra divan üzerinde duramayıp yere düştü ve divanın ayakları havaya geldi. Adamları divanı kaldırıp düzelttiler. Onu tekrar divana yasladılar. Tekrar düştü. Tekrar düzeltip oturtmak istediklerinde, öbür taraftan başı yere düşüp ayakları havada kaldı. Ne kadar uğraştılarsa da düzeltemediler. Bu şekilde can verdi...
Tüm İçerikler